Antik dünyanın bazı gizemleri hâlâ açıklanamıyor. Nasıl inşa edildiği bilinmeyen mega yapılar, birbirine çok uzak kıtalarda bulunan ve okyanusları aşmanın mümkün olmadığı dönemlere ait olduğu tespit edilen objeler bilim insanları ile araştırmacıları şaşırtmaya devam ediyor.
Bilim kurguya en çok malzeme veren bilim dallarının başında arkeoloji geliyor. Toprak altından çıkan ya da topağın üzerinde harabe bir vaziyette duran binlerce yıllık eserlerin üzerinde incelemeler yapan arkeologlar, buldukları objelerin hangi döneme ait olduğunu, hangi koşullarda yapıldığını ortaya çıkarmak için bilimin farklı disiplinlerinden yararlanıyor. Teknoloji geliştikçe arkeologların da işleri kolaylaşıyor. Ancak bazen bilim ve teknoloji de bazı soruları cevapsız bırakabiliyor. İşte o zaman devreye hayal gücü giriyor. Greek Reporter dergisinde bu hafta antik dünyanın gizemi çözülemeyen beş kalıntısına yer verildi.
1. MEGALİTİK ANITLAR
Megalitik anıtlar, tarih öncesine ait büyük taş yapıları nitelemek için kullanılan bir ifade. Özellikle Batı Avrupa'da yaygın olan bu tür anıtları kimin, ne amaçla yaptığı kesin olarak bilinmiyor. İsveç'in soğuk ovalarından İspanya'nın güneşli kıyılarına kadar pek çok farklı yerde megalitik anıtlar bulundu. Bu anıtlar üzerinde yakın zamanda yapılan bir araştırma, ilk kez MÖ 5. binyılın ikinci yarısında Kuzeybatı Fransa sakinleri tarafından inşa edildiğini gösterdi. Söz konusu anıtların en ünlüsü İngiltere'deki Stonehenge. Anıtların ortak özelliği ise Güneş'in hareketlerine göre hizalanmış olmaları.
2. TUFAN ANLATISI
Hemen hemen her inançta yer alan "Tufan Efsanesi" ile ilgili anlatılar Tunç Çağı'na kadar uzanıyor. Antik dünyanın en eski ve en etkili uygarlıklarından biri olan Sümerler, Gılgamış Destanı'nı ortaya çıkarmıştı. Burada anlatılanlar kutsal kitaplardaki "Nuh Tufanı" ile birebir örtüşüyor. Kahramanının erdemli bir adam olduğu bir tufan anlatısı olan Manu Efsanesi de Hindistan'da dilden dile aktarılarak bugünlere kadar geldi. Benzer mitler eski Yunan ve İskandinav mitolojisinde de görülüyor.
3. ANTİK ÇANTALAR
Antik dünyadaki heykellerde tespit edilen en gizemli sembollerden biri, günümüzün el çantasına esrarengiz bir şekilde benzeyen bir obje. Gizemli çanta, Sümerlerin kültüründe, günümüz Türkiye'sindeki antik Yunan tapınaklarının kalıntılarında, Yeni Zelanda'nın Maori yerlilerinin süslemelerinde ve Orta Amerika Olmeklerinin eserlerinde bulunuyor. Bazı çağdaş teorisyenler tuhaf antik el çantasının bir tür tablet olduğunu düşünüyor. Buna göre söz konusu çanta kabartması eski uygarlıkların teknolojiye sahip olduğunu ve bu teknolojinin zamanla kaybolduğunu ispatlıyor. Farklı bir yoruma göre ise çanta figürü dünya dışı varlıkların ziyaretlerinden kalma teknolojik bir ürünü temsil ediyor.
4. UZUN KAFATASLARI
Uzun kafataslarına sahip uzaylı görünümlü insanların kalıntıları bilim dünyasında yıllardır tartışılıyor. Uzun kafataslarının en yaygın örneği Mısır sanatında yer alıyor; bu tür kafalara sahip birçok firavun tasviri bulunuyor. Bununla birlikte, binlerce yıllık kafatası deformasyon uygulamaları çeşitli antik dünya kültürlerinde de karşımıza çıkıyor. Bu geleneğin kökeni hakkında hiçbir şey bilinmiyor. Uzun kafataslarının en eski örneklerinden bazıları Güneydoğu Avustralya'da Coobool Deresi ve Kow Bataklığı'nda ortaya çıkarıldı.
5. PİRAMİTLER VE ORION
Mısır'daki Keops, Kefren ve Mikerinos piramitlerinin Orion Takımyıldızı ile bağlantılı bir yıldız geçidi olduğu yönündeki efsaneler pek çok bilim kurgu eserine konu olmuştu. Piramitlerin nasıl inşa edildiğinin halen tam olarak ortaya çıkarılamamış olması bu tür iddiaları besliyor. Piramitlerin konumunun Güneş'in hareketleri ve yıldızlarla olan matematiksel bağlantıları her türlü uzaylı efsanesine kapı aralıyor.