Hangi Küpeyi Takmak İstersiniz?
(الصدق أمانة، والكذب خيانة )
&Doğruluk emanettir. Yalancılık hıyanettir. Desene İslam dininin ana hedefi, dürüst toplum inşa etmektir. Bu söz Hz. Ebu Bekir’e aittir. Bu söz adeta iki küpe misali her insana yakışır bir ilke ve simge olarak kabul edilir. İslam’ın hedeflediği ana esas, bu iki cümlede toplanmıştır. Tefessüh etmemiş her zihnin, ana rotası böylece çizilmiştir. Bireylerde doğruluk ve dürüstlük, kurumlarda ise adalet esastır. Yavuz misali hangi küpeyi takmak istersiniz?
الصدق أمانة)) Halife, İslâm’ın en önemli ilkesi olan doğruluk ve dürüstlüğe veciz bir söylemle dikkat çekmiştir. Öyle ki doğruluk ve dürüstlük, bir emanet, güven, teminat, garanti ve sigorta olduğuna vurgu yapmıştır. Hiç kuşkusuz doğruluk konusunda halifenin hukukî dayanağı, Şârî’nin, (فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ)“Hud süresi beni ihtiyarlattı” ve إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ “Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi” ayetleridir. Kur’ân’daki bu beyanlarla, sorumluluğun ne kadar ağır ve taşınmasının ne kadar zor olduğuna da işaret edilmiştir.
& Bazı rivayetlerde Peygamberimiz (sav), (فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ)“Hud süresi beni ihtiyarlattı” buyurmuştur. Ayetteki istikamet kavramına, devamlı ve tutarlı dindarlık, dini hayat anlamı da verilmiştir. Keza istikamet, emrolunduğun gibi dosdoğru yaşamak ve haddi aşmamak, yani Allah’ın belirlediği sınırların dışına çıkmamak olarak anlaşılmıştır. Naslarda da beyan edildiği üzere, Hz. Ebû Bekir de, doğruluk ve dürüstlüğün bir emanet olduğunu vurgu yapmıştır.
&Söz konusu hitabıyla Hz. Ebû Bekir idaresinde, doğru ve dürüst davranmanın faziletine vurgu yapmıştır. Gerçek kişilerde doğruluk, tüzel kişilerde adalet aranır. Bir tüzel kişilik olarak devlet, insan haklarını korumaya yönelik, adaleti sağlamakla yükümlü bir araçtır. Devlet, vatandaşları arasında adil bir hakem görevi üstlenmiş, imtiyazlılar ve sahipsizler diye ikili taksimata imkân tanımayan bir üst kurumdur. Devletin adalet şemsiyesi altına bütün vatandaşlar girmeli, eşit muamele görmelidirler. Adaletin tesis edilmediği toplumlarda, ne devlet ne de insan ayakta kalabilir. Mazlumların omuzlarını sıçrama taşı gören idareciler, hakkın emirlerine itaati da unuturlar. Elbisesine, odasına ve bineğine verdiği değeri, halkına vermeyebilirler. Devletin ve idarecilerin asli görevi, insana hizmettir.
&Halifenin bu ifadesiyle, bireysel olarak doğruluk, kurumsal olarak adaletin sağlanmasına işaret etmiştir. Öyle ki istikamet, kulluk ve sosyal görevlerin ifasında hiç eğilmeden, takva üzere (sağa sola yalpa yapmadan) kamu ve özel hukuka riayet etmektir. Keza bu ayette, istikametten ayrılmayan kişinin, kendisiyle ve değerleriyle barışık, kendi hayatını en güzel şekilde tanzim etmiş olacağına da vurgu yapılmıştır. Öte yandan bu ayet, kendisi istikamet ve doğruluktan zarar görse de sonunun selamete çıkacağına işaret etmiştir. Sonuçta bu ayet, Peygamberimiz (sav), yüklendiği sorumluluğun ağırlığına, bu sorumluluk karşısında musibetlere karşı sabır ve sebat etmenin, eğilmeden kavi durmanın, takvanın zorluğuna ve sorumluluğun büyüklüğüne de dikkat çekmiştir. Keza istikamet, Müslümanlar için hayat prensibi, bir ilke olmalıdır.
&Sorumluluk, doğruluk ve dürüstlük, insan olmanın ön şartıdır. Peygamberimiz bu ifadesinde; dinin bir sorumluluk olduğu, bu sorumluluğun ifasında doğruluğun ilke olduğu, dürüstlüğün ise erdemli bir insan davranışı olduğu, bu ağır sorumluluğun hakkıyla ifası karşısında saçlarının ağardığı, kurtuluşun ancak doğrulukta aranması gerektiğine vurgu yapmıştır. Keza Hz. Ebû Bekir’de bu ilkeden hareketle “doğruluk bir emanettir” buyurmuştur. Hz. Ebû Bekir, doğruluk hayatın anayasal ve ahlakî bir ilkesi, Allah’a verilmiş bir söz olduğuna, doğru ve dürüstlüğün ihlali halinde ise emanete hıyanetlik yapılacağına, kişilerin, kendi kıyametlerini kendileri hazırlayacaklarına işaret etmiştir. İslâm dininin aslî hedefi, doğru ve dürüst bir toplum oluşturmaktır.
&والكذب خيانة)) Halife, doğruluğun zıddının yalancılık, ihanet, sözünde durmama, kandırma, aldatma ve hainlik olduğuna dikkat çekmiştir. Yalan; toplumun huzurunu kaçıran, insanları birbirine düşüren ve toplumun huzurunun bozulmasına sebep olan büyük bir günahtır. Bu sebepledir ki Peygamberimiz: "Müminde her özellik bulunabilir, ancak yalan ve emanete hıyanet asla bulunamaz" buyurmuştur. Doğruluk ve yalan, hak ile batıl gibi ayrı uçlardır. Doğruluğun zıddı yalan, sadakatin zıddı ise hıyanettir.
&Öte yandan Peygamber (sav), “benim ümmetim zina yapar, kumar oynar ama asla ve asla yalan söylemez” buyurmuştur. Bu rivayetlerde insanın kimyasını bozan çürümeden, yani münafıklık alametinden söz edilmiştir. Bu münafıklık alametlerinin ve bu çürümenin ise “yalan söylemek, söz verip sözünde durmamak ve emanete hıyanetlik etmek” olduğu bilinmektedir. Genellikle bu iki temel değerin dışındaki nefsani arzu ve isteklere göre işlenen günah ve yasak fiiller, kişilik bozukluğu olarak değil, nefsine uyma ve günah olarak değerlendirilir. Ancak insanların “yalan söylemek” ve “söz verip sözünde durmamak” ile “emanete hıyanetlik etmek” gibi temel değerler hususundaki lakaytlıkları bir toplumun kendi aralarındaki fesadı açısından güven vermeyeceği ve toplumu felakete sürükleyeceği kuşkusuzdur. Saygılarımla
Prof Dr Hadi Sağlam