HAYAT EN BÜYÜK ÖĞRETMEN
Ne okursanız okuyun ne eğitimi alırsanız alın; hiçbiri hayatın bizzat size yaşattığını veremiyor.
Hani şu ‘hayat mektebi’ dedikleri tecrübeler, acısıyla tatlısıyla yaşanmışlıklar var ya..
O yüzden tecrübeyi tarif ederken biri; “hayatta yenilen kazıkların bileşkesidir” diye özetlemiş konuyu.
Duayen gazeteci-yazar Hikmet Köksal ağabeyimiz, ‘Hayat Fıçısı’ kitabında bu konuyu çok güzel irdeliyor. (Etkili Yaşam ve Temel İlkeleri “Hayat Fıçısı”, ÜÇM Yayıncılık, Ankara-2014)
Köksal, kendi hayatından ve tecrübelerinden yola çıkarak hayatın gerçeklerine gönderme yaparken başarılı olabilmenin ipuçlarını veriyor.
Kendi başından geçen acı bir anıyı anlattıktan sonra, “dünyaya bakışımızın değişmesi için başımıza tuğla düşmesi gerekmez, bazen bir gül demeti de yeter.” diyerek Ulaş Bıçakçı’nın bir kitabından ilginç bir anekdot sunuyor:
“Bir seminerden dönüyorum ve trafik durmuş. O sırada bir küçük çingene kızı arabamın sağ penceresinden içeriye önce sattığı gülleri, sonra da pırıl pırıl yüzünü uzatıveriyor. 
Tüm çekincelerimin etkisi altında kalarak “çek lan” diye bağıracakken, küçük kızın gözleri ilişiyor gözlerime. Kahverengi mi ne, kestane rengi mi yoksa? Ya teni, onun rengi yok. O canım çingene rengi.
“On lira ağabey” diyor. “On liracık bak ne güzel güller”
Kafamı öbür tarafa çeviriyorum, ilgilenmediğimi göstermek için. Trafikte bir türlü akmıyor ki şu kızdan yakayı kurtaralım! Ara sıra bakıyorum çaktırmadan…ısrarını bırakmış ve arabanın içini süzüyor gözlerinin içinde tatlı bir pırıltı ile. Gözlerindeki ışık beni değiştirmeye başlıyor.
“Zavallı kız, para için ne düşünür?” diyorum kendi kendime. Seminerde konuştuklarımızı duysa ve o da para önemsizdir gibi bir anlam çıkarsa ne der? Kim bilir ne yer ne içer, nerede yatar?
Kızcağız “Ağabey on liracık” diye mırıldanıyor sadece, ısrarı bırakmış. Dikkati arabada, hala inceliyor.
“Zavallıcık diye düşünüyorum yine, şu zavallım 10 lira için nelere katlanıyor. Ya bizim ölçülerimizde paradan bahsedilse ne yapar acaba? Birkaç sene sonra onu birkaç gül demeti paraya kaldıran hırtlar bile çıkacaktır karşısına” diye düşünüyorum. “Tabii ne yapsın zavallıcık” diye peşin hak veriyorum kendisine.
Neyse ki trafik yavaş yavaş ilerlemeye başlıyor ve arabayı hafif hafif kaydırıyorum. Küçük kız kendisinden gül almayacağımı çoktan anlamıştı zaten. Kayan arabaya omuzunu yasladı, elindeki gül demetlerinden birisini çözdü ve gülleri koltuğun üzerine atıverdi.
Yine çekincelerimin etkisinde kalarak “hah şimdi güllerimi aldı kaçıyor, yaygarası koparacak” diye geçti aklımdan. Küçük kız ise beni utandırırcasına şöyle diyordu:
“Ağabey al bunları bir sevdiğine ver emi?”
Kayan arabaya sırtını döndü ve araba onu sıyırıp geçtikten sonra gözden kayboluverdi…
Bir ara trafiği durdurma pahasına cüzdanımda ne varsa hepsini verme gibi bir paniğe kapıldım. Sonra “yok” dedim, “olmaz, o balık tutmayı öğrenmiş, ben ona balık vererek yozlaştırmayayım.”
Vicdanımın sesine daha fazla dayanamayarak trafik ışıklarını geçer geçmez sağa çektim ve flaşörleri yaktım. Önümü göremiyordum; çünkü gözlerim ağlamaktan göl gibi olmuştu. Gülleri kaptığım gibi denizin kenarına koştum. Teker teker, yavaş yavaş hepsini denize attım. Bazılarının üzerine gözyaşlarım damlamıştı. Böyle bir anıyı sadece ve sadece denizle paylaşabilirdim…” 
Bendeniz de siz değerli dostlarımla paylaşmak istedim…

14.06.2024
İHSAN ÜNLÜ

HAYAT EN BÜYÜK ÖĞRETMEN
Ne okursanız okuyun ne eğitimi alırsanız alın; hiçbiri hayatın bizzat size yaşattığını veremiyor.
Hani şu ‘hayat mektebi’ dedikleri tecrübeler, acısıyla tatlısıyla yaşanmışlıklar var ya..
O yüzden tecrübeyi tarif ederken biri; “hayatta yenilen kazıkların bileşkesidir” diye özetlemiş konuyu.
Duayen gazeteci-yazar Hikmet Köksal ağabeyimiz, ‘Hayat Fıçısı’ kitabında bu konuyu çok güzel irdeliyor. (Etkili Yaşam ve Temel İlkeleri “Hayat Fıçısı”, ÜÇM Yayıncılık, Ankara-2014)
Köksal, kendi hayatından ve tecrübelerinden yola çıkarak hayatın gerçeklerine gönderme yaparken başarılı olabilmenin ipuçlarını veriyor.
Kendi başından geçen acı bir anıyı anlattıktan sonra, “dünyaya bakışımızın değişmesi için başımıza tuğla düşmesi gerekmez, bazen bir gül demeti de yeter.” diyerek Ulaş Bıçakçı’nın bir kitabından ilginç bir anekdot sunuyor:
“Bir seminerden dönüyorum ve trafik durmuş. O sırada bir küçük çingene kızı arabamın sağ penceresinden içeriye önce sattığı gülleri, sonra da pırıl pırıl yüzünü uzatıveriyor. 
Tüm çekincelerimin etkisi altında kalarak “çek lan” diye bağıracakken, küçük kızın gözleri ilişiyor gözlerime. Kahverengi mi ne, kestane rengi mi yoksa? Ya teni, onun rengi yok. O canım çingene rengi.
“On lira ağabey” diyor. “On liracık bak ne güzel güller”
Kafamı öbür tarafa çeviriyorum, ilgilenmediğimi göstermek için. Trafikte bir türlü akmıyor ki şu kızdan yakayı kurtaralım! Ara sıra bakıyorum çaktırmadan…ısrarını bırakmış ve arabanın içini süzüyor gözlerinin içinde tatlı bir pırıltı ile. Gözlerindeki ışık beni değiştirmeye başlıyor.
“Zavallı kız, para için ne düşünür?” diyorum kendi kendime. Seminerde konuştuklarımızı duysa ve o da para önemsizdir gibi bir anlam çıkarsa ne der? Kim bilir ne yer ne içer, nerede yatar?
Kızcağız “Ağabey on liracık” diye mırıldanıyor sadece, ısrarı bırakmış. Dikkati arabada, hala inceliyor.
“Zavallıcık diye düşünüyorum yine, şu zavallım 10 lira için nelere katlanıyor. Ya bizim ölçülerimizde paradan bahsedilse ne yapar acaba? Birkaç sene sonra onu birkaç gül demeti paraya kaldıran hırtlar bile çıkacaktır karşısına” diye düşünüyorum. “Tabii ne yapsın zavallıcık” diye peşin hak veriyorum kendisine.
Neyse ki trafik yavaş yavaş ilerlemeye başlıyor ve arabayı hafif hafif kaydırıyorum. Küçük kız kendisinden gül almayacağımı çoktan anlamıştı zaten. Kayan arabaya omuzunu yasladı, elindeki gül demetlerinden birisini çözdü ve gülleri koltuğun üzerine atıverdi.
Yine çekincelerimin etkisinde kalarak “hah şimdi güllerimi aldı kaçıyor, yaygarası koparacak” diye geçti aklımdan. Küçük kız ise beni utandırırcasına şöyle diyordu:
“Ağabey al bunları bir sevdiğine ver emi?”
Kayan arabaya sırtını döndü ve araba onu sıyırıp geçtikten sonra gözden kayboluverdi…
Bir ara trafiği durdurma pahasına cüzdanımda ne varsa hepsini verme gibi bir paniğe kapıldım. Sonra “yok” dedim, “olmaz, o balık tutmayı öğrenmiş, ben ona balık vererek yozlaştırmayayım.”
Vicdanımın sesine daha fazla dayanamayarak trafik ışıklarını geçer geçmez sağa çektim ve flaşörleri yaktım. Önümü göremiyordum; çünkü gözlerim ağlamaktan göl gibi olmuştu. Gülleri kaptığım gibi denizin kenarına koştum. Teker teker, yavaş yavaş hepsini denize attım. Bazılarının üzerine gözyaşlarım damlamıştı. Böyle bir anıyı sadece ve sadece denizle paylaşabilirdim…” 
Bendeniz de siz değerli dostlarımla paylaşmak istedim…

Bu pazar KPSS sınavı var Bu pazar KPSS sınavı var

14.06.2024
İHSAN ÜNLÜ

Editör: Mehmet Yaşar Çiçek