ABD’li doktor Christopher Kerr, 1999 yılı Nisan ayında kariyerini tamamen değiştirecek bir olayın içinde kendini buldu. 70 yaşında olan hastası Mary, ölmeden önce hastanede yatarken tuhaf davranışlar sergilemeye başladı.
Sanki emekleyen bir bebeğe uzanır gibi yatağında doğruldu, Danny adını sayıklayarak bir bebeğe sarılıp, öper gibi davrandı. Çocuklarıyla annelerinin bu davranışını anlamadı çünkü Danny isminde bir tanıdıkları yoktu. Fakat sonraki gün hastaneye gelen kız kardeşi, Mary’nin Danny adında ölü doğan bir bebeğinin olduğunu, bu kaybın çok büyük bir acı yaratması nedeniyle Mary’nin bir daha bu olaydan bahsetmediğini aktardı.
Doktor Kerr ise bu olay sonrasında kendini, ölmek üzere olan insanların tecrübelerini araştırmaya adadı. Şimdiyse Kerr ölmek üzere olan insanların gördükleri ve rüyaları üzerine dünyadaki sayılı uzmanlardan biri oldu.
BBC'den Alessandra Corrêa’nı haberine göre Kerr, bu tecrübenin ölümden haftalar öncesinde başladığını ve ölüm yaklaştıkça sıklığının arttığını söylüyor. Kerr’e göre hastalar hayatlarındaki önemli anları tekrar yaşayabiliyor; ya da yıllar önce ölen anneleri, babaları, çocukları ve hayvanlarıyla konuşulabiliyor. Hastalar için bu tasavvurlar gerçek ve yoğun bir his yaratıyor; hastaların huzura kavuşmasını sağlıyor.
BBC'ye konuşan Kerr, “Bu ilişkilerin anısı çok anlamlı ve rahatlatıcı bir şekilde geri geliyor, yaşadıkları hayatı kıymetli kılıyor ve ölüme dair korkuyu azaltıyor” diyor.
Kerr, hastaların tutarsız veya kafası karışmış olmadığını belirterek, fiziksel ağrıları kötüleşse dahi duygusal ve ruhsal olarak bilinçli olduklarının altını çiziyor.
Fakat kimi doktorlar bu durumu halüsinasyon veya bilinç bulanıklığı olarak tanımlıyor ve daha fazla bilimsel araştırma yapılması gerektiğini savunuyor.
Kerr’e göre bu tecrübelerin nedeni çok da önemli değil, ancak hastaların içinden geçtiği süreç önemli. Kerr’in yaptığı araştırmalara göre insanların yüzde 88’i bu tecrübelerden en az birini yaşamış. Hastaların üçte biri ise seyahat ettiğini görüyor; kaybettikleri insanlarla yeniden iletişime geçiyor.
Rüyalarında gördükleri kişiler ise daha çok kendilerini hayatları boyunca desteklemiş ve sevmiş kişiler oluyor. Hayatları boyunca aldıkları yaraların da rüyalarda görüldüğü oluyor. Örnek vermek gerekirse bir hastanın savaşta hayatta kaldığı için vicdan azabı çekmesi, ancak ölüme yaklaşırken çatışmalarda ölen arkadaşlarını görmesi mümkün olabiliyor.
Çocuklar için gerçek ve hayal arasında keskin bir sınır olmadığı için onlar bu tecrübeleri daha canlı yaşıyor. Gördüklerinin çok daha canlı ve renkli olduğu belirtiliyor. Kerr’e göre yaptıkları araştırmaların ilginç sonuçlarından biri şöyle; hasta ölmeden bu tarz bir tecrübe yaşamışsa ailesinin ve sevdiklerinin yas süreci daha sağlıklı bir şekilde geçebiliyor.
Kaybettikleri kişiyle ilgili algı ve hatıraları bu tecrübeyle şekillendiğinden yas sürecinde daha rahat edebiliyorlar. Kerr’e göre sosyal bilimler insanın ölümle tecrübesini daha çok ele alıyor; tıp bu alandaki çalışmalara ilgi göstermiyor. Oysaki bu alan tedavi görenler ve tedavi görenlerin aileleri adına büyük bir öneme sahip.