Sakin şehir kavramı tam olarak nedir ve o kente ne kazandırır?
İtalyanca citta (şehir) ve İngilizce slow (yavaş) kelimelerinin birleşmesinden oluşan Cittaslow sakin şehir demek. İbradi'nin sakin şehir ünvanı alması, halkının yaşamaktan zevk alacak bir hızda yaşadığı anlamına geliyor. Kulağa nasıl güzel geliyor değil mi? Büyük şehirde durup hayattan zevk alacak hızda yaşamak mümkün olabilir mi? Başarabilen var mı?
Sakin şehir nasıl olunur?
Çok sayıda tiyatro, meydan, kafe, atölye, lokanta ve manevi açıdan değeri olan mekanların bulunduğu, dokunulmamış bir doğaya sahip, çeşitli ve değerli esnaf ve sanatkar barındıran,mimari yapısını koruyan, mevsimlerin seyrinin yavaş gözlemlenebildiği, insanların birlik ve beraberlik içinde ortak hareket edebildiği, kendine özgü lezzetleri olan,nüfusu 50 binin altındaki kentler "sakin şehir" olabiliyor.
İşte Türkiye'nin sakin şehirleri:
Kemaliye, ERZİNCAN
1926’da Malatya’ya bağlı olan Kemaliye, 1938 yılında Erzincan iline bağlandı. Geçmişte Eğin olarak bilinen ilçenin adı Mustafa Kemal’in adından esinlenerek Kemaliye’ye çevrildi. Keban Baraj Gölü kıyısında olan Kemaliye, oldukça etkileyici bir vadinin içinde bulunuyor. Günümüzde geleneksel yöre mimarisini ve dokusunu büyük ölçüde koruyor. Kemaliye, Büyük Kanyon’dan sonra dünyanın ikinci büyük karanlık kanyonuna sahip. Karanlık kanyon yerli turistler tarafından pek bilinmese de yabancı turistlerin ilgisini çekiyor.
Ünlü gezgin Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde, “Meyvelerle dolu, bağ bahçe bir kasaba” diye bahsettiği Kemaliye halıcılığı ile ünlü. Her yıl ilçede halı festivali düzenleniyor. Kemaliye evleri dünya kültür mirası listesinde yer alıyor. Kemaliye'de bulunan tarihi yerler: Endiçi Kalesi, Roma Mezarlığı, Pigan Kalıntıları, Hasgel Kalıntıları, Arsanias Kalıntıları, Topkapı Kalesi, Orta Camii, Kadıgölü, Ala Mağarası, Ocak Köyü.
Ahlat / BİTLİS
Urartulardan Osmanlı'ya kadar birçok medeniyetin izlerini taşıyan, Türkiye'nin ve bölgenin önemli turizm destinasyonları arasında bulunan Bitlis'in Ahlat ilçesi, bünyesinde barındırdığı tarihi eserlerle ön plana çıkıyor. Selçuklu Meydan Mezarlığı 8 bin 200 mezar taşı ile dünyanın en büyük Türk İslam mezarlığıdır. Mezar taşları, Selçuklular döneminden kalma çadıra benzeyen kümbetleri, türbeleri, camileri, kale kalıntıları, mağara evleri, köprüleri ile tam bir açık hava müzesi gibidir. Ayrıca Ahlatta yaklaşık 600 tane Neolitik çağ'dan kalma mağara vardır.
Şehrin en eski sakinleri olan Urartular buraya "Halads" derken, Türkler ve İranlılar "Ahlat", Kürtler "Xelat", Ermeniler "Şaleat", Süryaniler "Kelath" ve Araplar "Hil’at" demişlerdir. Bir yamaç üzerine kurulu sahil kasabası Ahlat’ta bir taraftan Van Gölü’nün maviliğini seyrederken diğer taraftan da Türkiye’nin üçüncü büyük dağı Süphan’ın karlı zirvelerini izleyebilirsiniz.
Ahlat’a gitmenin en pratik yolu Muş’a uçmak. Muş’tan Ahlat’a kara yoluyla yaklaşık 1,5 saatte ulaşılıyor. Türk Hava Yolları, İstanbul’dan Muş’a haftanın her günü karşılıklı seferler düzenliyor. Ayrıca vakit sıkıntısı olmayanlar, Ankara’dan trenle Tatvan’a, Tatvan’dan kara yoluyla yarım saatte Ahlat’a ulaşabilirler.
Uzundere, ERZURUM
3 bin yıllık geçmişiyle çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapan Erzurum'un Uzundere ilçesi, doğal güzellikleri ve tarihi yapısıyla ziyaretçilerine doyumsuz güzellikler sunar. Tortum Şelalesi, Türkiye’nin en yüksek şelalesidir; oluşumu ve yüksekliği bakımından ise dünyanın önemli şelalelerinden birisi olarak değerlendirilir. Tortum şelalesi, yelken, rafting ve kano gibi su sporlarının yapıldığı Tortum gölü ve çayı biyoçeşitlilik açısından da önemli bir yer. Dünyanın en zengin biyololojik çeşitlilik bölgelerinden biri olan Kafkasya Ekolojik Bölgesi’nin batı ucunda, Çoruh Vadisi’nde yer alan Uzundere birçok endemik bitki, memeli, kuş ve kelebek cinsinin yuvasıdır. Tarım ve hayvancılık yöre halkının geçim kaynağıdır. Köprüleri, Tortum Şelalesi, Tortum Gölü, yedigölleri, yemyeşil yaylaları, sıra sıra dağları ve ormanların arasında mavi boncuk gibi parlayan gölleriyle Uzundere... Yedigöller Erzurum ilinin en ünlü mesire yeri.
Uzundere'den rafting ve trekking yapmadan, Tortum Şelalesi ve Tortum Gölünü görmeden, yaban hayatı ve kuş gözlemciliği yapmadan, bisiklet ile doğayı keşfetmeden, doğada kamp yapmadan, yerel ve doğal lezzetleri tatmadan, tandır ekmeği yemeden, cana yakın yöre insanlarıyla sohbet etmeden, gençlik ve enerji veren incir döğmesi yemeden dönmeyin. Tortum Şelalesi 22 metrelik genişlikten 48 metre yüksekten düşer. Yılın sadece Mayıs-Haziran aylarında sürekli akar, diğer aylarda elektrik enerjisi üretmek amacıyla suyu kesilir. Tortum şelalesinin suları alt kısımda dev bir kazan oluşturmuştur ve coşkun aktığı güneşli günlerde gökkuşağı görünümü kazanır.
Güdül, ANKARA
Ankara'nın Güdül ilçesi Cittaslow Uluslararası Koordinasyon Komitesince Türkiye'nin 18. Cittaslow kenti olarak "sakin şehir" ağına dahil edildi. Güdül, İç Anadolu Bölgesinin ve Ankara'nın ilk Cittaslow kenti oldu. Başkent Ankara’nın en küçük ilçelerinden biri olan Güdül, Ankara’nın kuzey batısında yer alır; doğası, mimarisi, kültürü ve tarihi ile sakinliğin ve huzurun cazibe merkezi olabilecek şirin bir kenttir. İnönü Mağaraları, Sorgun Göleti ve Kirmir Vadisi gezmeye görmeye değer yerlerdendir. İlçeye yakın Kirmir Çayı’nın etrafında kayalar oyularak yapılmış mağaralar bulunur. Mağaralar milattan önce 2000 yılı civarında bölgede yaşayan Hititlerden kalmıştır.
Güdül evleri genellikle Anadolu kültürünün ortak özelliklerini taşır. Genel olarak duvarları kerpiç, toprak damlı yapılardır. Çam ormanları ile kaplı Sorgun Göleti bölgeye müthiş bir doğal güzellik sağlar. İlçe yakınından geçen Kirmir Çayı boyunca kayalara oyulmuş İnönü Mağaralarının M.Ö. 2000’li yıllara ait olduğu sanılıyor. Sırasıyla Etiler, Frigler, Romalılar, Bizanslılar ve Selçuklular tarafından kullanıldığı düşünülen mağaraların şehir merkezine uzaklığı 2 km’dir. İnönü Mağaraları Ürgüp-Göreme Mağaraları ile benzerlik gösterir. Salihler kaya yazıtları 2008 yılında bölgede köylüler tarafından bulunmuş, Servet Somuncuoğlu’nun çalışmaları ile gün yüzüne çıkarılmıştır. Orhun Yazıtları ile aynı harf karekterini barındırdığı görülen yazıtların Orhun Yazıtlarından da önce yazıldığı düşünülmektedir. Yeşilöz Kirmir Vadisinde bulunan kayalıklar peri bacaları görünümündedir. Kayalar üzerine oyulmuş mağaralar vardır.
Arapgir, MALATYA
En fazla tarihi eseri tescilli ilçeler arasında yer alan ve doğa güzellikleriyle yerli ve yabancı turistleri mıknatıs gibi çeken Malatya’nın Arapgir ilçesinin, bu üyeliğe kabul edilmesi memnunlukla karşılandı. Arapgir, Türkiye'nin Doğu Anadolu bölgesinde bulunan Malatya ilinin yaklaşık 11.000 nüfuslu bir ilçesi. Arapgir ilçesi, batısında Malatya'nın Arguvan ilçesiyle birlikte doğusunda Elazığ'ın Ağın ve Keban, kuzeyinde de Erzincan'ın Kemaliye ve Sivas'ın Divriği ilçeleriyle de komşu. Arapgir'in il merkezine olan uzaklığı ise yaklaşık 120 km.
Arapgir'in eski adı Daskuza. Daskuza (Arapgir) civarındaki yerleşim birimlerinin en eskilerinden olup Malatya ili ile yaşıt sayılabilir. Engebeli ve dağlık bir bölgeye sahip olan 1250 rakımlı ilçe; köprüleri, kanyonları, üzüm bağları ve mor reyhan tarlalarıyla adeta saklı cennettir. İlçede endemik bitki yapısı oldukça zengindir. Arapgir, 577 yılında Arap Hatem Tai tarafından fethedilmiştir. Bizans İmparatorluğu ile yakın ilişki içerisinde bulunmuştur. 1070 yılından sonra Anadolu Selçuklu Devleti idaresine, Selçukluların Moğollara Kösedağı Savaşı'nda yenilmesinden sonra Moğolların, Anadolu beyliklerinin kurulmaya başladığı dönemde Karakoyunluların eline geçer. 1515 Çaldıran Savaşı'ndan sonra Osmanlı Devleti'nin egemenliği altına girer.
Şavşat, ARTVİN
Tarihi ve doğal güzellikleriyle, kendinden başka hiçbir yere benzemeyen Şavşat, yeşilin her türlü tonuna sahip doğasıyla göğe komşu topraklardan oluşur. Şavşat’ı gezerken, tarihi dokusuyla, geleneksel mimarisi ve el sanatlarıyla, muhteşem coğrafyasıyla, sessizliği ve samimi insanlarıyla huzuru bulursunuz. Şavşat’ta geçmişten günümüze Ortaçağ ve Osmanlı dönemlerine ait çeşitli tarihi yapılar ulaşmış. Şavşat'ın dört bir yanı yüksek dağlarla çevrili. Şavşat akarsu bakımından zengin. Çok sayıda buzul göle sahip. Göllerin en büyüğü Karagöl'de alabalık boldur. Meşeli Köyü orman içi mevkiinde milli parklar kapsamı içerisinde bulunan ikinci bir Karagöl mevcut olup mesire yeri özelliğindedir.
Şavşat'ta yaşam da doğası gibi rengarenk. Bu zorlu coğrafyada zorluğu mutluluğa eğlenceye dönüştüren bir topluluk yaşar. Berobana denen oyun yılbaşında oynanan bir tür deve oyunu ya da bir ortaoyunu. Köylerde yılbaşı gecelerinde köy eğlencesi olarak yapılan, evleri kapı kapı gezerek güldürücülerin belli bir erzak aldıktan sonra erzakı veren kişileri güldürmek eğlendirmek üzerine kurgulanmış bir oyun. Oyundaki karekterler deve ve deveyi çeken deveci, hoca, hocanın öğrencileri, güldürücüler ve gelin gibi oyunculardan oluşur. Yolunuz düşerse Cevizli (Tibet) manastırını, tarihsel geçmişi Ortaçağ dönemine dayanan Satlel Kalesi'ni, Veliköy Ahşap Cami'ni, etrafı yoğun ladin ve çamlardan oluşan bir ormanla kaplı olan Karagöl'ü, Meydancık Taş Kemer Köprüsü'nü mutlaka gezin görün.
Seferihisar, İZMİR
Seferihisar, 2009 yılında, belirlenen kriterlerin hepsini yerine getirerek Türkiye’nin ilk Cittaslow’u oldu. Topraklarındaki en eski yerleşim yeri Teos olup, burasının M.Ö. 2000 yıllarında Akalardan kaçan Giritliler tarafından kurulduğu ve Karyalıların bir kenti olduğu bilinir. Mandalina bahçeleri, zeytinlikleri, bağları, enginar tarlaları ve verimli topraklarıyla Seferihisar’da ana geçim kayanağı tarım. 49 kilometrelik sahil şeridi ve Sığacık kalesi görülmeye değer. Seferihisar’ın son yıllarda Ege ve Akdeniz kıyılarındaki çarpık yapılaşmadan etkilenmemesinin sebebi çevresinin sit alanları ve askeri alanlarla çevrili olması.
Seferihisar'a giderseniz mutlaka görmeniz gereken yerler arasında; Sığacık kalesi, Teos antik kenti, Lebedos antik kenti, Kasım Çelebi Medresesi, Beyler köyü su kemerleri, Ulamış hamamı, Çıfıt kalesi (Myonnessos), Karaköse (Krakisse), Karakoç ve Hamamönü, Sığacık Ürkmez, Ulamış, Doğanbey, Kadın emeği evleri, Sefertası lokantası, Akarca, köy pazarları, Beyler köyü, Düzce köyü, Gödence köyü, İhsaniye köyü, Kavadere köyü, Orhanlı köyü, Turgut köyünü sayabiliriz.
Safranbolu, KARABÜK
Ankara’ya 225 km, İstanbul’a 445 km uzaklıkta bulunan Safranbolu, tarihi zenginliği ve doğal güzellikleriyle öne çıkan Batı Karadeniz Bölgesi’nde yer alan bir ilçe. Karabük iline bağlı olan Safranbolu, UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan korunmuş tarihi dokusuyla dikkat çekerken, Cittaslow değerleriyle de örtüşen sakin yaşam tarzını benimsemiş bir kent. Şehir eski çağlarda Homeros'un İlyada destanında geçen Paflagonya bölgesinde yer alıyor ve bilinen tarihi MÖ 3000 yıllarına kadar gidiyor. Bölgede Hititler, Frigler, dolaylı yoldan Lidyalılar, Persler, Helenistik Krallıklar, Bizanslılar, Selçuklu Hanedanı, Çobanoğulları, Candaroğulları ve Osmanlılar egemenlik kurmuşlar.
Safranbolu, bugüne kadar korunmuş ve günümüze kadar ulaşan tarihi evler, tümülüs mezarlar, camiler, hanlar ve hamamlarla dolu. Dar sokakları, taş döşeli yolları ve ahşap mimarisiyle adeta bir açık hava müzesini andırıyor. Tokatlı Kanyonu, Bulak Kanyonu, Sırçalı Kanyonu, Bulak Mağarası, Dipsiz gölü ve birçok doğal güzelliğe ev sahipliği yapan alanlarıyla ziyaretçilerine huzurlu bir ortam sunar.
Safranbolu, yöresel mutfağıyla da ünlüdür. Kendine özgü tatlar, yöresel ürünler ve el yapımı lezzetler, şehrin gastronomi deneyimini zenginleştirir. Özellikle Safranbolu lokumu, Safranbolu bükmesi, peruhi, höşmerim, cevizli yayım, cevizli çörek, etli yaprak sarma, zerde gibi yöresel tatlar, ziyaretçilere damak zevkine hitap eden özel lezzetler sunar.
Şarköy, TEKİRDAĞ
Şarköy, kökleri tarih öncesine dayanan, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, kültür mozaiği eşsiz bir kent. Antik Çağ’da Tristatis (Peristasis, Agora) olarak adlandırılan Şarköy, Osmanlı Devleti’ne geçtikten sonra Şehirköy olmuş. Şehirköy de zamanla ağızdan ağza Şarköy olarak değişmiş. Neolitik ve Kalkolitik devirlere kadar uzanan yerleşmeleri, kutsal alanları, kaleleri, mezarları, nekropol alanlarının yanı sıra taş ve ahşap evleri, taş döşeme sokakları, köprüleri, çeşmeleri ve kiliseleri ile tarihte yolculuk imkanı sunar.
Şarköy, denizle dağın zeytinle bağın muazzam manzarası ile buluştuğu huzur dolu bir yer. Eşsiz kültür-tarih mozaiği ile farklı dinleri bir arada misafir etmiş medeniyetler beşiği. Keşfedilmemiş rotalarıyla, yemyeşil doğası renkli kültürü, masmavi denizi, köklü tarihi, enfes gastronomisi ve saymakla bitiremediğimiz daha birçok değeri ile görülmeye değer bir kenttir. Yürüyüş ve bisiklet rotaları yeni yerler keşfetmeye imkan sağlarken, off-road, rüzgar sörfü, yamaç paraşütü etkinliği size maceranın kapılarını aralar.
İznik, BURSA
İznik İlçesi, dünyada eşine az rastlanan ve bütünüyle “Açık Hava Müzesi” olan tarihi ve antik bir şehir. Yaz kış demeden, adeta bereket saçan verimli toprağı, kendine özgü iklimi ve doğal güzelliği nedeniyle, tarihin her döneminde insanlığın ilgi odaklarından biri haline gelmiş. Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi medeniyetlere başkentlik yapan İznik kendi adını verdiği İznik Gölü kenarında kurulu. Bağlı olduğu Bursa’ya bir saat İstanbul’a ise bir buçuk saat uzaklıkta. Halkın temel geçim kaynağı tarım ve turizm.
İznik, kendine özgü iklimiyle, endemik türleriyle, yaz-kış demeden bereket saçan toprağıyla, doğal güzelliğiyle, tarihi ve kültürel zenginliğiyle, her türlü sebze ve meyvenin yetiştiği bir kent olmasıyla, adını verdiği İznik Gölüyle, su sporlarıyla, dünyaca meşhur İznik Çinileriyle, turizm sektörü açısından son derece önemli bir merkez. İznik Unesco Dünya Mirası Geçici Listesinde yer alır.
Finike, ANTALYA
M.Ö. 5. yüzyılda Phoinikos adıyla kurulmuş önemli bir liman kentidir. İsmi nedeniyle tarihçilere göre Fenikelilerin kurmuş olabileceği düşünülse de; PHOINIKOS Grekçe 'kızıl renkli' veya 'kızıl renkli davar sürüsü' anlamına gelir. Yöredeki hayvan varlığı ile uyum içerisinde olan bu isim ve tarihi kalıntılar, yerleşimin bir Grek kurulusu olduğunu işaret etmektedir. Finikede günümüze kadar bulunan tüm antik kentler Antik Likya Kentleri Birliğine üyedir. Likyalılardan sonra Pers, Bizans, Selçuklu, Osmanlı hakimiyetinde kalmıştır. Ekonomisi başta meyve sebze, narenciye üretim ve ihracatı olmak üzere tarım, ekolojik turizm ve balıkçılığa dayalıdır.
Yalnız değilsin projesi, meydan projesi, peyzaj alanı düzenlemeleri ve üretici pazarlarının kurulması gibi pek çok proje ilçenin Cittaslow olmasında önemli rol oynamış. İlçede her yıl Geleneksel Finike Festivali, Hasyurt Tarım Fuarı, Altınportakal Yağlı Pehlivan Güreşleri, Pıngıdık Şenlikleri başta olmak üzere pekçok fuar ve festival gerçekleştiriliyor. Kadınlar Kulübünde ve her hafta belirli günlerde kurulan üretici pazarlarında yöresel ürünlerin satışı yapılıyor.
Foça, İZMİR
Foça, Phocaea antik kentinin bulunduğu yere inşa edilmiş. Diğer adıyla Phokaia, adını kenti çevreleyen adalarda yaşayan foklardan alıyor. Burası İyon yerleşimlerinin en önemlilerinden biri. Bugünkü batı uygarlığının temelleri, İ.Ö. 6. yüzyıl'da İyonya'da atıldı. Dönemin İonya'sı felsefe, mimarlık ve heykel konusunda öncü oldu. Pers saraylarını yapıtları ile donatmış heykeltıraş Telephanes; ünlü mimar Theodoros (İ.Ö. 4.yy); İ.Ö. 494 yılındaki "Lade Deniz Savaşı"nı yöneten komutan Dionysos, Phokaialıydı. Foça’da son yıllarda yapılan kazılarda bulunan M.Ö. 2000 yılına ait seramikler, Phokaia’nın kuruluşunun daha önceye, Tunç Çağı'na kadar geri gittiğini söylüyor. Siren Kayalıkları Homeros Destanı’nda yer alır ve yolunu şaşıran gemilerin çarptıkları kayalıklar olarak geçer. Siren Kayalıkları, Fok Balıklarını andıran adacıkların en büyüğü Orak Adası’nın kuzeybatısındadır. Osmanlı Dönemi’nden kalma iki cami, Foça Fatih
Camii ve Foça Kayalar Camii; aynı dönemden görece iyi korunmuş kitabe ve plastik süslemeleriyle mezar taşları Phokaia'daki diğer önemli tarihi eserlerdir. Foça’nın güneyinde yer alan Osmanlı Mezarlığı, Foça’daki Türk yerleşiminin tarihi ve yoğunluğu konusunda fikir verebilir.
Akyaka, MUĞLA
Muğla’dan Akyaka’ya geliyorsanız, deniz seviyesinden 671 metre yükseklikteki Sakar geçidinden aşağı inerken muhteşem bir manzara ile karşılacaksınız. Yol sizi kıvrıla kıvrıla, yemyeşil çam ormanları ve Gökova körfezinin dantel gibi işlenmiş koylarının arasından aşağıya, Akyaka'ya kadar götürecek. Doğal güzelliğinin yanısıra tarihi dokusu, değişik mimarisi, denizden her daim esen ılık meltem rüzgarları huzur verir. Sırtını yasladığı dağların eteğinde Gökova Ovası ile kucaklaşarak Gökova Körfezi ile buluşan Akyaka, bu konumu ile mutlaka görülmesi gereken bir sığınak.
Mimarisi son derece özellikli. Akyaka evlerinin her biri diğerinden güzel bahçelere sahip. Begonvillerin sarmaladığı bu şirin evler dantel gibi işlenmiş ahşap oymalarla süslü. Akyaka evlerinin mimari tarzı Ulalı Sanatçı Nail Çakırhan’a ait. Doğayla uyum içinde yaşam süren Akyaka’nın en büyük özelliklerinden biri bu şirin evler.
Akyaka’nın hemen yanında Gökova Körfezi’ne akan Kadın Azmağı bir akvaryum gibi. Kadın Azmağı'nı yürüyerek veya teknelerle de gezebilirsiniz. Azmağın serinliği, su altı bitki örtüsü, elinizle tutuverecekmiş hissine kapılacağınız balıkları, kaplumbağaları, üzerinde süzülen ördekleri yörenin doğal dokusunu yaşatıyor. Azmak kenarında çeşitli restoranlar bulunuyor. Kahvaltıdan başlayarak gece geç saatlere kadar bu restoranlar hizamet verir. Sazlıklardaki göçmen kuşlar, leylekler, flamingolar ve pelikanlar size ömür boyu unutamayacağınız bir görsellik sunar.
Akyaka plajından itibaren 2 yüz metre deniz sığ gider. Akdeniz fokuna buralarda rastlamanız mümkün. Akyaka’da motorsuz su sporu, orman yürüyüşleri, kaya tırmanışları yapabilir, bisikletle çevreyi gezebilir, Sakar Tepe’de yamaç paraşütü yapabilir, azmak sularında kano heyecanı yaşayacağınız bir gün ekleyebilir, bisiklet turlarıyla çevre köylerdeki yerel kültürü keşfedebilirsiniz.
Perşembe, ORDU
Sakin Şehir (cittaslow) belgesine sahip Perşembe, doğal güzelliği ve sunduğu huzurlu ortamla her mevsim çok sayıda yerli ve yabancı turistin ilgisini çekiyor. Gezilebilecek yerler arasında; Oçboynuzu (Kral) yolu, Medreseönü Afırlı Camii, Yason Burnu, Hoynat Adası, Yasonburnu Feneri, Yalancıyason, Çaka Kumsalı, Mersin Köyü Balıkçı Barınağı, Çam Burnu, Çeşmeönü, Kışlaönü, Aktaş plajı, Efirli plajı, Şenyurt Şelalesi, Kurşunçal şelaleleri ve su altı mağaraları, Babalı Mahallesi Kaya Mezarı, Belicesu, Medreseönü, Büyükağız sayılabilir.
Eski ismi Vona olan Perşembe'nin kuruluşu 1824 tarihine kadar gidiyor. Karadeniz’in üç tabi limanından biri olan Vona Limanı, deniz ticareti yapan denizcilerin fırtınalı havada barındıkları, ihtiyaçlarını giderdikleri bir yerleşim birimi olarak kurulmuş. Kentin 15 km batısında “Yason Burnu” diye adlandırılan bir yarımada var. Yunan mitolojisindeki Altın Post Efsanesi'nin geçtiği, Homeros’un Odysseia adlı eserinde geçen yer burası. Yason Burnu, batık balık havuzları, denizcilere adanmış eski kilisesi, su altındaki olağanüstü canlı çeşitliliği ile tarih, doğa ve kültür turizmi için eşsiz bir yer. Yason Burnu yarımadası tarihi ve doğal olarak bir cazibe merkezi. Yarımadada onarım görmüş bir de klise var.
Eğirdir, ISPARTA
Isparta ili sınırlarında yer alan Eğirdir, her mevsim ve günün her saatinde renk değiştiren Eğirdir Gölü, tapusu Eğirdir halkı tarafından Atatürk’e verilen Can adası, dünyada eşine az rastlanan Kasnak Meşesi ve Sığla Ormanları, Türkiye’nin önde gelen Kemik Hastalıkları Hastanesi, elması ve sadece Eğridir’de görülen Apollon Kelebeği ile ünlü, tarih ve doğa zengini bir ilçe.
Eğirdir kentinin Lidya’nın son hükümdarı Kroisos tarafından kurulduğu ve ilk adının da “Krozos” olduğu sanılıyor. Romalılar döneminde ilçe Prostanna diye anılmıştır. Selçuklular, sayfiye yeri olarak kullandıkları Eğridir’e doğal güzelliklerinden dolayı Cennetâbad ismini vermişlerdi.
Eğirdir denince ilk akla gelenler; Eğirdir Gölü, elmanın farklı yemeklerde kullanıldığı bir mutfak, Kovada Gölü Mili Parkı, Yeşil Ada, Prostanna Antik Kenti, Altınkum Plajı, Rüyapark, Eğirdir Kalesi, Eğirdir Kervansarayı, Canada, Bedre koyu.
Gökçeada, ÇANAKKALE
2011 yılı Haziran ayında almış olduğu Cittaslow unvanı ile dünyanın ilk ve tek sakin adası olan Çanakkale'nin Gökçeada ilçesi, nostaljik evleri, doğal yaşamı, organik ürünleri ve alternatif spor olanakları ile son yıllarda önemli bir turizm merkezi. Çorak topraklarda bereket tanrısı olarak adlandırılan Imbrasos’un bolluk diyarı olarak bilinen İmroz, bugünkü adıyla Gökçeada, Homeros’un İlyada destanında deniz tanrısı Poseidon’un adası olarak geçer. Bozulmamış bir doğa, her adımda tarihin en hoş anıları ve organik ürünlerle harmanlanmış, çok kültürlülüğün ahengini sonuna kadar duyumsayacağınız bir tatil için Gökçeada eşsiz bir seçenek olabilir.
Ada, 1456 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı topraklarına katılana kadar Bizans hakimiyetindeydi. Balkan Savaşı sırasında İtalyanlar’ın, 1. Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin, daha sonra da Yunanistan’ın egemenliğine geçti. Lozan Antlaşması ile 22 Eylül 1923’te Türkiye Cumhuriyeti topraklarına fiilen katıldı. Bu tarih Gökçeada’nın kurtuluşu olarak kutlanır. 1970 yılında da İmroz olan adı Gökçeada olarak değiştirildi. Adada denize girilebilecek koylar Gizli Liman, Yıldızkoy, Aydıncık Koyu, Güzelcekoy, Kapıkaya, Laz Koyu, Mavi Koy ve Yuvalı’dır. Türkiye’nin en batısında yer alan Avlaka Burnu’nunda yer alan Gizli Liman günbatımının en güzel izlenebileceği noktalardan biridir. Kaşkaval Burnu, peynir kayalıkları diye çağrılan ilginç kaya oluşumlarına sahip.
Günbatımını Yukarı Kaleköy’den seyredin. 15 Ağustos’ta Tepeköy’de yapılan Meryem Ana Şenliklerine katılın. Aydıncık Plajında sörf yapmayı deneyebilirsiniz. Zeytinli’de taş dibekte dövülen dibek kahvesini tadın. Gökçeada Dalış Merkezi’nden dalış dersleri alın. Unutmayın Türkiye’nin ilk sualtı milli parkı Gökçeada’da. Türkiye’nin tek organik süt ürünleri markası Gökçeada’da. Zeytinyağı almayı da unutmayın. Sakızlı muhallebi, efibadem, dibek kahvesi ve cicirya tadılması gerekenlerden. Ada şaraplarını da meşhurdur.
Göynük, BOLU
Göynük, yüksek tepeler arasında, akarsuların geçtiği vadilerde, karşılıklı yamaçların tabanına ve eteklerine kurulmuş tipik bir Osmanlı kasabası. Tarihi, kültürel ve doğal güzelliklerini Osmanlı’dan günümüze dek korumayı başaran ve “Sakin Şehir” unvanı alan Göynük’te halen geleneksel değerler aslına uygun olarak yaşatılıyor. Göynük Anadolu’daki Türk yaşayış şeklinin hala devam ettiği ender ilçelerden biri. Mimari dokusu da tarihle harmanlanarak günümüze kadar bozulmadan ulaşmış. En eskisi yaklaşık 700 yıllık konut, işyeri, hamam, türbe, hazire, tarihi çınar ağaçları gibi tarihi değerlerle süslü olan Göynük’te bu eserler halen işlevlerini sürdürüyor.
Doğallığı bozulmamış Sünnet ve Çubuk Gölleri heyelan set gölleridir. Çubuk Gölü etrafında film platosu olarak yapılan yel değirmenleri fotoğrafçıların ilgi odağı. İstanbul’un Manevi Fatihi Akşemseddin Hazretleri’nin Türbesi, Gazi Süleyman Paşa Caminin bahçesinde ziyaretçilerini bekliyor. Göynük’e hakim tepede Sakarya Zaferi’ni müjdelercesine yükselen Zafer Kulesi de kentle özdeşleşen yapılardan sadece biri. Özgün mimarisi, yöresel el sanatları ve geleneksel yemekleri ile Göynük 21’inci yüzyılda bozulmamış, değişmemiş bir orijinaliteye sahip.
Gerze, SİNOP
Masmavi denizin, dantel gibi koyların ve uçsuz bucaksız yeşilin, dinlemeye doyamayacağınız bir müzik oluşturduğu, Türkiye’nin en mutlu ili Sinop’un, en mutlu ilçesi Gerze. Cittaslow ünvanını 2017 yılında elde eden Gerze, bu başarısını canla başla sahip çıktığı doğasına, her biri göz nuru olan el sanatlarına, tadı damağınızdan hiç gitmeyecek yöresel yemeklerine ve sıcacık insanların sizi beklediği misafirperverliğine borçlu. İlçeye adımınızı attığınız an, evlerin bahçelerindeki çiçeklerin kokusu karşılayacak sizleri. Hala tertemiz kalabilmiş havasını solurken, kalabalık bir şehir hayatının gürültüsünü değil, sakin bir balıkçı kasabasının dinginliğini hissedeceksiniz.
Her Cuma günü köylülerin ürünlerini Gerze halkına ve misafirlere sergilediği Üretici Pazarında doğal olarak yetiştirilen tarım ürünlerini bulabilir, sizi gülümsemeyle karşılayacak mekânlarımızda yöresel yiyeceklerimizin tadına varabilir, bunun yanı sıra ahşap oyuncak, model gemi, çini ve peşkir atölyelerimizi ziyaret edip kültürümüzün ve geçmişimizin nasıl yeniden yaşatıldığına şahitlik edebilirsiniz. Gerze, sosyal ve kültürel gelişmişliğiyle, herkesin şehir yaşamından kaçıp yerleşmeyi düşlediği, insanların birbirleriyle iletişim kurabildiği, evlerin bahçelerindeki güllerin bülbüllerle sohbet ettiği küçük ve şirin sahil kasabasıdır. Gerze hayallerinizin yaşandığı bir ilçe ve sizi de bunun bir parçası olmaya davet ediyor.
Yenipazar, AYDIN
Pidesiyle ve yerel yiyecekleriyle ün salmış Aydın'ın en küçük ilçesi. Yolunuz düşerse Sümer pide salonuna uğramalısınız. Yenipazar, şu anda evi müze haline getirilmiş Yörük Ali Efe'nin de memleketi. Yörük Ali Efe, Kurtuluş Savaşı’nın en önemli sembollerinden biri. Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkarak tüm vatanseverleri düşmana karşı mücadeleye çağırmasından sonra Batı Anadolu’da işgale karşı ilk örgütlü direnişe giren kendisi oldu. Mezarı, bugün müze olarak kullanılan evinin bahçesinde. Yenipazar'ın bir de gastronomi ve pide şenlikleri var. Ünlü şeflerin davet edildiği şenlikte pideler ve diğer yerel yiyeceklerin sergilendiği standlar hazırlanıyor. Yenipazar'ın kalkınması için yapılan şenlik boyunca göl kenarında resitaller ve belediye meydanında halk konseri yapılıyor. Aşağı Dip Gölü Tabiat Parkı; Büyük Menderes nehrinin yatak değiştirmesiyle oluşmuş bir yay göl.
Doğu tarafında seyir terası, balık tutma platformları, kuş gözlem kulesi ve yürüyüş yollarının yapımı tamamlanmış. Yenipazar'a gitmişken pide, ekmek dolması, et lelengisi, yuvarlama, karnabahar mücveri ve keşkek yemeyi unutmayın.
Halfeti, ŞANLIURFA
Halfeti ilk Romalılar tarafından Ekamia adı ile kurulmuş. Yavuz Sultan Selim Osmanlı topraklarına katana kadar da, Bizanslılar, Sasaniler, Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Eyyubiler hakimiyetine girmiş ve dolayısıyla birçok medeniyete ev sahipliği yapmış. 2000 yılında yapılan Birecik Barajıyla ilçenin büyük bölümü sular altında kalmış. Kalan kısımda yeni yerleşim yerleri oluşturulmuş. Bu tarihten sonra saklı cennet olarak turistlerin yoğun ilgisini çekmeye başlamış. Tekne ile Fırat nehri üzerinde Çekem Mahallesi, Beresül (Savaşan) köyü ve Rumkale (Aziz Nerses kilisesi, Barşavma Manastırı, su sarnıçları ve su kuyuları) turu yapılıyor. Su altında kalan evler, ağaçlar, camiler, mağaralar (kız mağarası), çay bahçeleri ve mağara cafeler bu sırada görülebilir.
Bisiklet parkurları ya da doğa yürüyüşleri sırasında kanyonlar, kuşlar, endemik bitkiler (siyahgül) ve endemik böceklerle dolu bir yolculuk yapabilirsiniz. Fırat nehri üzerinde bulunan yüzer restaurantlarda yöreye özgü çeşit çeşit yemek ve tatlılarla tanışabilirsiniz: Şabut balığı kebabı, patlıcan kebabı, domatesli kebap, haşhaş, urfa, soğanlı kebap, Çağırtlak Kebabı, dolma eziği, adana, erik tavası, incir kebabı, mukaşşerli pilav, tarhana çorbası, sargı burma tatlısı, sütlaç, peynir helvası, semsek vb. envai çeşit mezeler... İlçeye özgü ev yapımı nar ekşisi, biber, kabak, patlıcan ve bamya kurutması, ülke çapında ünlü isot biberi, damıtma usulü Zahter suyu, kurutulmuş üzüm, kayısı ve yörenin en ünlü ürünü olan fıstık satın alabilirsiniz. Halfeti, çok özel bir kent, sadece 13 ayrı tür ‘kuş evi mimarisi’ ne sahip. Geçmişi 16. Yüzyıla dayanan kuş evleri mimarisi genelde serçe, kırlangıç, saka gibi kuşların kendilerini güvende, insan ellinin ulaşamadığı, rüzgârın değmediği, güneşi gören tarafta usta bir incelikle yapılmıştır. Kanterma Mezrası Hanı, Aziz Nerses Kilisesi (Rumkale içinde), Barşavma Manastırı, Gürkuyu (Norhyt) Kilisesi gezilebilir.
İbradı, ANTALYA
Binlerce yıl çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış bir bölgede kurulmuş olan İbradı, Antalya’nın en küçük ilçesi. Denizden yüksekliği 1,100 metre olan İbradı’ya haritada bakıldığında Antalya merkezine 115 km doğusunda, Akseki’nin 26 km batısında yer aldığı görülür. İbradı, Avrupa Alp Dağlarının Anadolu’daki uzantısı olan Torosların içinde kalır ve bu coğrafyanın tüm doğal güzelliklerini içinde barındırır. İbradı, Osmanlı döneminden itibaren de ilmin başkenti olmuştur. İbtida, rüştiye ve birçok medrese İbradı’da eğitim vermiş. Bugünkü hukuk fakültesine eşdeğer olan Mekteb-i Kuzzat, İbradı’da açılmış. Osmanlı döneminde ulema sınıfının önemli bir bölümü İbradı’dan yetişmiş. İbradı’da okuma yazma bilmeyen kimse yoktur. Halen birçok bilim, siyaset ve devlet adamı İbradı’ddan çıkar. Bu nedenden dolayı, İbradı İlçesine bir dönem “Aydınkent” ismi verilmişse de, İbradılı aydınlar ilçenin tarihi isminin aynı şekilde korunmasını talep etmişler.
Bölgenin su kaynakları boldur; zira bölgede yaşayan ilk medeniyetlerden olan Luvi kavminin dilinde, İbradı’nın “gür su” anlamına geldiği bildirilmiş. Torosların önemli su kaynaklarından olan Antik Melas Irmağı, Akseki ve İbradı arasındaki idari sınır. İbradı’nın Üzümdere Mahallesi, Melas Irmağı üzerinde. Türkiye’nin birinci, dünyanın üçüncü büyük yeraltı gölü mağarası olan Altınbeşik Mağarası da, Ürünlü Mahallesinde, milli park alanı içinde yer alır. Mağara, yerel rehberler eşliğinde botla gezilebilir. Karamıklı, Sülek, Kocaoluk, Elma Ağacı gibi yaylalar hem hayvancılık hem de yazlık ve çadır turizmi açısından önemli. Açık bir mera olan Eynif Ovası, yılkı atlarının özgür dolaştıkları bir yer. Düğmeli ev yapısının en iyi örneklerinin görülebileceği mahalle, Ormana. Ormana İbradı’nın en büyük ve işlek mahallesi. Bağcılık, tarım ve hayvancılık, orman ürünleri, kestane ve bal üretimi, İbradı ilçesinin en önemli geçim kaynağı. İbradı; üzümü, pekmezi ve balı ile ünlü. Balın güzelliği bitki örtüsünün çeşitliliği ile orantılı. Birçok endemik bitki, İbradı ve çevresinde doğal yetişme ortamı bulunur. Bunlardan en ünlüleri Kardelen ve Şakayık. İlçede her yıl Nisan ayının ilk haftası Kardelen Festivali düzenlenir.
Vize, KIRKLARELİ
Vize, Trakya’nın en eski yerleşimlerinden biri. Tarihi, kültürü ve doğasıyla bir cennet köşe. Tarih öncesi dönemlere ait kalıntı ve buluntuları ile oldukça zengin bir tarihi geçmişe sahip. Pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış, hemen her dönemde yerleşime sahne olmuş. Trakya’nın bilinen en eski halkı aslen Hint- Avrupa kökenli olan M.Ö. 3.yy. da Vize’ye yerleşen Traklar. Sonra Pers, Yunan, Roma, Bizans, Osmanlı egemenliğine girmiş Vize.
Vize bir cittaslow; özgün kimliklerinden küreselleşme adına ödün vermek istemiyor, yerel yemeklerini fast food zincirlerine kurban vermek istemiyor, sosyal yaşamları tüketim hızına kapılsın istemiyor, bozulmamış doğasına el sürülsün hiç istemiyor. Özellikle kadınlar yerel tohumları fazlasıyla sahipleniyor. Vize zengin bir tarihi mirasa sahip; Küçük Ayasofya (Gazi Süleyman Paşa Camii), Şerbetdar Hasan Bey Camii, Vize Kalesi ve Surlar, Antik Tiyatro, Ferhat Bey Hamamı, Ferhat Bey Çeşmesi, Karakoçak Tepe, Asmakayalar Mağara Manastırı, Vize Kalesi ve surlar gezilebilir. Doğal güzelliklerini görmek isterseniz Çiftekaynaklar, Cehennem Şelaleleri, Kıyıköy, Yenesu Mağarası’na gidebilirsiniz. Ihlamur çiçeği balı alabilirsiniz. Arı kovanlarının ıhlamur ağaçlarına yakın bölgelere kurulması sebebiyle ballarda % 60’a varan oranda ıhlamur çiçeği bulunur.
Yalvaç, ISPARTA
Yalvaç tarih öncesi çağlardan bu yana birçok medeniyete ev sahipliği yapmış. Unutulmaya yüz tutmuş geleneksel zanaatleri, sıra sıra dizilmiş tarihi evleri ve konakları, günümüze ulaşan kalmış arkeolojik kalıntılarıyla sizi 5 bin yıllık keyifli bir yolculuğa çıkaran küçük sevimli bir ilçe. Yalvaçın yanı başında bulunan ve hristiyanlık için kutsal sayılan hac yerlerinden biri sayılan Pisidia Antiokheia antik kentinde kazı çalışmaları halen devam ediyor. Kentin 5 bin yıllık geçmişi var ve helenistik dönemden günümüze kalmış bir kent. Bir bölümü gün yüzüne çıkan kent, ana caddeleri, sokakları, dükkanları, tapınak ve klisesi, tiyatrosu ile geçmişin geleceğe açılan kapısı gibi. Anadolu’nun bir zamanlar en işlek coğrafyasına, tüm yolların, yolcuların buluştuğu bir konuma sahip Yalvaç’ı gezmekle keyifli bir yolculuğa çıkmış olacaksınız.
Eğirdir Gölü’nün Yalvaç sınırları içinde kalan kuzey yarısı Hoyran Gölü olarak biliniyor ve görülmesi gereken yerlerden. Hoyran gölü çevresinde konaklama imkanı sunan kamp alanları var. Meydandaki çınar ağacı Selçuklular zamanında ekilmiş. Çınaraltı diye adlandırılan meydan, 8 asırlık çınar ve çevresinde toplanmış kahvehanelerden oluşur. Geleneksel Yalvaç evlerine örnek olan Tıraşzade Konağı, kentte yapılan ilk restorasyon çalışmalarından biri. Yalvaç’ta evler 2 katlı ve duvarları beyaza boyanmış. Büyük şehirlerin karmaşasına inat burada hayat hızlı akmaz, olağanca sakinliğiyle devam eder. Yalvaç sadece tarihi evlerini değil o evlerde pişen geleneksel yemekleri de yaşatmasıyla da önemli bir yer. Hamur işlerini seven Yalvaçlılar fırınlarda geleneksel yalvaç ekmeği pişiyor ve hamursuz denen bir ekmek yapılıyor. Mayasız hamur ve patates ile yapılan hamursuz, bir çeşit börek ve mutlaka tatmalısınız. Odun fırınlarında ekmekleri sadece kadınlar pişiriyor. Fırınlarda keşkek de yapılıyor. Keşkek, bir küpün içine et, önceden ıslatılan buğday ve nohut konuşmasıyla oluyor. Küpün içine bu malzemeler dolduruluyor, su ve yağ eklendikten sonra sonra odun fırınına atılıyor. Çömlek içinde ve odun fırınında 6 saatte pişirilmesiyle, yani pişirme şeklinin farklılığıyla diğer keşkeklerden ayrılıyor.
Köyceğiz, MUĞLA
Köyceğiz'deki ilk uygarlık Karyalılar. Sonra sırasıyla İskitler, Asurlular, İyonyalılar, Dorlar, Akalar, Persler, Hellenler, Seleykoslar, Romalılar, Selçuklular, Menteşeoğulları ve Osmanlılar yöreye hakim olmuş. 3 bin yıllık tarihe sahip Kaunos Antik Kenti'de burada. Antik kente gidebilmeniz için Dalyan tarafından tekneye binmeniz gerekli. Tekne gezisi sonrasında 10 dakikalık bir yürüme ile Antik Kent'e ulaşabiliyorsunuz. Kent, UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi'nde bulunuyor. Köyçeğiz'in Akdeniz kıyısında bulunan mahallesi Ekincik Koyu, uzun plajı, nefis koyu ve yat limanıyla, su sörfü, su kayağı ve yüzme için elverişli yerlerden biri. Ekincik sessizlik, huzur, güzel deniz ve ormanı arayanlar için ideal. Köyceğiz gölü, tektonik bir çukurun içine su birikmesiyle ve Dalaman çayının etkisiyle alüvyonlarla oluşmuş bir göldür. Burada 'Sülüngür' isminde tatlı-tuzlu suyun karıştığı 'Lagün Gölü' mevcuttur. Bu göl Kefal balığının yumurtlama yeri.
Köyceğiz Gölü, Dalyan Kanalı, romatizma, siyatik, cilt ve kadın rahatsızlıklarını iyileştirmeye birebir kaplıca ve çamur banyoları, 10 km. uzaklıktaki 800 m. rakımlı Ağla Yaylası, Şelale, Yuvarlakçay görülmeye değer yerler. Dalaman Çayı, rafting ve trekking için önemli. Ağla Yaylası için yayla turizmi çalışmaları sürdürülmekte olup ayrıca göl çevresinde, Köyceğiz-Dalyan arasında bisiklet parkuru için alt yapı çalışmaları yapılıyor.
Mudurnu, BOLU
Bolu'nun şirin ilçesi Mudurnu, Bitinyalılar zamanından beri var olan eski bir kasaba ve çeşitli medeniyetlerin ilk yerleşim yeri. Frigyalılar, Lidyalılar, Persler Romalılar, Bizanslılar ve Selçuklulardan sonra Osmanlı topraklarına katılmış. Bir ara Tekfurlar yönetimindeyken, Bursa tekfurunun kızı Matarni (Moderna) adina yapılan kale kasabaya ad olmuş, çeşitli şekillerde söylene söylene Mudurnu halini aldığı düşünülüyor.
İlçe sınırlarındaki Abant Gölü, Sülük Gölü, Karamurat Gölü, Şeyh-ül Ümran Tepesi görülmeye değer yerlerinden olup tüm Mudurnu'yu kuş bakışı izleme imkânı sunar. Ana gelir kaynağı hayvancılık olan Mudurnu'da kadınların yaptığı iğne oyası da önemli bir gelir kaynağı. Ayrıca pişmaniye adıyla bildiğimiz Mudurnu Saray Helvalarının üretim merkezi olan Mudurnu birçok isimle kendini Türkiye ve dünya çapında duyurmuş. Demirciler çarşısında eskilerin el işlerini bu güne taşıyan birkaç esnaf bulmak da mümkün. Mudurnu'ya 5 km mesafede bulunan Babas Kaplıcası'nın metabolizma hastalıkları ve hafif diyabetliler üzerinde olumlu etkileri olduğu bilinir. Konaklama tesisi olarak restore edilmiş konaklar tarih öncesinin ihtişamını taşır. Mudurnu'nun 30 km kuzeybatısında yer alan Sarot Kaplıcası Taşkesti - Ilıca Köyü hudutları içerisinde bulunur. Bolu ili dahilinde bulunan bütün maden sularından ayrı bir özellik taşıyan kaynak, sıcak ve sülfatlıdır. Mudurnu, Mudurnu Tarihi Ahi Kenti adı ile 2014 yılında Dünya Mirası Listesine dahil edilmiş.
Taraklı, SAKARYA
Zamandan ve mekandan bağımsız tarihi dokusu, sivil mimarisi ve geleneksel hayat şekliyle huzur arayanların sığınağı doğa harikası bir yer Taraklı. 3 katlı evleri, kafesli pencereleri, ahşap cumbaları ve tarihi konaklarıyla geleneksel mimarinin zarafetini gözler önüne seren Taraklı, şehrin karmaşasından ve temposundan bunaldıysanız tam da size göre bir yer olabilir. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde, halkın şimşir kaşık ve tarak yapması nedeniyle adının Yenice Tarakçı olarak anıldığını belirtir. Bu isim zamanla halk dilinde Taraklı olarak değişmiştir. Sakarya iline bağlıdır. Eski osmanlı evleriyle kültür turizminin gözdesi bir yer. Bazı Osmanlı konaklarının yaşı 3 asrın üzerinde. Yavuz Sultan Selim’in veziri Yunus Paşa'ya yaptırdığı 498 yaşındaki Yunus Paşa Camii, diğer adıyla kubbelerindeki kurşunlarla ünlenen Kurşunlu Camii yakınında bulunan hamamdan döşenen tesisatla alttan ısıtılmıştır.
Tarihi evlerin restorasyonu ve yoğun tanıtım çabaları buranın kaderini de değiştirmiş; artık sinema ve dizi sektörünün aranılan mekanları arasında yer alıyor. Tarihi çarşıda bulunan 64 dükkanın 55′i onarılmış, evlerin yüzde 20′si bakım tadilat görmüştür. Taraklı kültür tarihine önem verenlerin uğramayı unutmadığı bir kenttir. Geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Taraklı bezi hanımların gelir elde etmesinde önemlidir. Bir zamanlar taraklının asıl geçim kaynaklarından biri olan kaşıkçılık zanaati hala devam ediyor. Elde yapılan kaşıklarla ev geçimini sağlayanların sayısı az değil. Keşkek, hammaddesi buğday olan ve Taraklı’ya özgü bir tatlı çeşidi olan Uhut, yaprak dolması, etli nohut, Taraklı’ya özgü tatlılardan biri olan köpük helvası ünlüdür. Yemeden dönmeyin.