Allah’a ortak koşmak nedir? Müşrik nedir?
Allah (cc) onların çoğu şirk koşmadan iman etmezler buyurmuştur. Bu ayet hepimiz için dehşet verici bir ayet olsa gerektir. Bilindiği gibi müşrik, Allah'a şirk / ortak koşan kişilere denilmektedir. İslam akaidine göre şirk, en büyük günah sayılmıştır.
DİKKAT, DEHŞET VERİCİ ÜLTİMATON…!
KURTULUŞ REÇETEMİZİN BEŞİNCİ İLACI, MÜŞRİKLERDEN OLMAYALIM. ONLARIN ÇOĞU, ALLAH’A ANCAK ŞİRK KOŞARAK İNANIRLAR.
وَمَايُؤْمِنُاَكْثَرُهُمْبِاللّٰهِاِلَّاوَهُمْمُشْرِكُونَ
Allah (cc) onların çoğu şirk koşmadan iman etmezler buyurmuştur. Bu ayet hepimiz için dehşet verici bir ayet olsa gerektir. Bugün şirk ve müşrik tabirlerini sakız gibi çiğneriz. Hiç birimiz kendimizin müşrik olabileceğine inanmayız. Hani var ya Hz. Ömer bende mi münafığım dediği gibi. Sahabeler,müşriklik ve münafıklıktan çok korkarlardı.Bugün bizler, çoğu kez şirk koştuğumuzun bilincinde bile değiliz. Oysa Mekke’deki müşrik Arapların uygulamalarının hemen hepsinibugün pratik hayatımızda görmekteyiz. Bizler nedense şirk kelimesini kendimize hiç yakıştırmayız. Bilerek veya bilmeyerek şirke düşebileceğimizi hiç düşünmeyiz.
Öte yandan Allah (cc) her günahı bağışlayacağını, ancak kendisine şirk koşanları bağışlamayacağını beyan buyurmuştur. Bu dehşet verici adeta bir ültimatomdur. Müşrik Arapların da Allah’a iman ettiklerini, oruç dâhil tuttuklarını da biliyoruz. Müşrik Arapların mallarını ve mülklerini Allah’tan çok sevdiklerini de biliyoruz. Müşrik Araplar Allah’ın yerine başka canlı veya cansız putlar koyduklarını da biliyoruz. Ancak bunlara neden müşrik denilmesinin gerekçesini de iyi anlamalıyız. Mekke’deki müşrik Araplardan farkımızın ne olduğunu iyi görmeliyiz. Bu bağlamda müşriklik kelimesinin üzerinde durmamız gerekmektedir.
ALLAH’A ORTAK KOŞMAK
Bilindiği gibi müşrik, Allah'a şirk / ortak koşan kişilere denilmektedir. İslam akaidine göre şirk, en büyük günah sayılmıştır. Allah, Kuran'ı Kerim'in birçok ayetinde, şirk dışındaki günahları dilediğinde affedebileceğini beyan buyurmuştur. Ancak kendisine ortak koşanları hiçbir şekilde bağışlamayacağını da bildirmiştir.Bir olan Allah’a ve onun emirlerinden başka emirlere ve buyruklara iman etme, canlı veya cansız putlar edinme gibi pek çok şirk alanı da bulunmaktadır.
Bu bağlamda kendilerini mümin zanneden bizler, onların çoğu müşriktir ayetini nasıl anlamalıyız. Zira Ebu Cehil ve Ebu Leheb’de Allah’a inanıyordu. Ve Ona ibadet ediyorlardı. Onlara ibadet etmiyoruz deseler de efendilerinin buyruklarını yerine getiriyorlardı. Oysa Allah kendisine ortak koşmayı ve aracı tutmayı yasaklamıştır. Her birey namaz ibadeti ile Allah (cc) ile doğrudan ilişkiye girmektedir. Namaz kılan insan demek, her bir aracıyı aradan çıkarıp doğrudan Allah (cc) ile irtibata geçen insan demektir. Bizler, ruhban sınıfının olmadığı bir dinin mensuplarıyız.
Ayetteki vesile kelimesi de çoğunlukla doğru anlaşılamamıştır. İnsanoğlu vesile kavramınıdünyadaalıştığı aracılara kıyasla veya Hristiyanların aracılık anlayışınıtekraren dirilterek şirk tuzağına düşebiliriz.İnsanoğluna Allah’ın şah damarından daha yakın olduğunu, kendisiyle irtibat için namaz ve iyilikler dışında hiçbir aracıya ihtiyacının olmadığını, keza ibadet ve taatla dışında kendisine vesile aramanın bir tür şirke kapı aralayacağını da unutmamalıdır.
Bu bağlamda nasları iki kısma ayırabiliriz. Konuya naslar açısından bakacak olursak; birinci kısım naslar, insanlığın ve Müslümanların genel geçer değerleridir. Müslümanlar, genel geçer değerleri olan naslar konusunda,ittifak etmişlerdir. Bu naslar, sübut ve delaleti kati olan naslardır. Bu nasların ilkeleri üzerinde, çoğunlukla tahkimat kabilinden icmalarda bulunmaktadır.
İkinci kısım naslar vardır ki, bu naslarda içtihada mesağ vardır. Yani nasların içtihat yapılabilecek alanlarıdır. Bu alanlar, adeta Şârî tarafından bilinçli bırakılan boşluklardır. Bu boşluklar kıyamete kadar olacak olan gelişmelere bir rahmet olarak kabul edilmelidir. Ümmetimin ihtilafı bu manada rahmettir buyurulmuştur. Bunun için İslam hukuku bütün zamanlara hükmedebilecek bir dinamizme de sahiptir.
ALLAH İLE ALDATMAK
Bütün problemlerimizin çözümü bu konunun iyi anlaşılmasında yatmaktadır. Bugün problem ise Müslümanların bu içtihat alanındaki nasların yorumunda, kendilerinin görüşlerini, Allah ve Resulüne isnat etmelerinden kaynaklanmıştır. Bu konuda ciddi bir bilgi kirliliğimiz bulunmaktadır. Nassın içtihat alanında, kendi yorumunu, Allah’a ve Resulüne isnat etmeleridir ki bunun nihai durumu müşrikliktir, yani şirk koşmaktır.Keza ALLAH İLE ALDATMAK olsa gerektir. Zira müşrikler, Allah’a inanırlar. Fakat uygulamada kendi görüşlerini, Allah’a isnat ederler. Allah ve Peygamberi adına konuşurlar. Adeta kendi görüşlerini, Kur’an ve Sünnete söyletirler.
Bugün İslam dini hakkında söz söyleyenlere bakıldığında, sözüm ona pek çok bilgin, içtihat alanında bir mezhebin görüşünün mutlak doğru olduğuna, hatta dinin nihai emri olduğuna inanırlar. Bu yetmedi, bir de ayet ve hadislerden kendi akıl çaplarına göre çıkardıkları hükümleri, Allah ve Resulü böyle emrediyor derler. Bunlar, Allah ve Resulüne yalan isnat ederler. Ben bu ayet ve hadisten şöyle bir sonuç çıkarıyorum, şöyle anlıyorum demezler. Büyüklerimiz bu konuda edebe riayet ederlerdi.Ben bu ayetten böyle anlıyorum ama Allah en iyisini bilir derlerdi. اللهأعلممنكلشيء الله يعلم الحقيقة
Keza Sahabeler ve mezhep imamları bir konuda içtihat ettiklerinde bu benim görüşüm derlerdi. Nitekim Hz. Ebu Bekir (r.a), bir konuda hüküm verdiği zaman “eğer isabet etmişsem, bu Allah’tandır, eğer hata etmişsem o hata bendendir.”Bunun için Allah’tan affımı dilerim” buyurmuştur. Aynı şekilde Hz. Ömer’de “Bu Ömer b.Hattab’ın görüşüdür” ifadesini koydurmadıkça içtihadını kayda aldırmazdı.
Mezhep imamlarının yaptıkları içtihatlar da böyleydi. Mezhep imamları kendi görüşlerinin körü körüne taklit edilmesini de hoş karşılamazlardı. Tüm bunlardan anlaşılan da odur ki, içtihat samimi niyetlerle problemleri çözmek için hukuka hayatiyet kazandırma faaliyetidir.
REY VE İÇTİHAT HÜKÜMLERİ
Rey ve içtihat ile ortaya çıkarılan hükümler, İslâm hukuk kültürünün gelişimine büyük katkı sağladığı, günümüz problemlerine karşı, bir dinamizm sağlayacağı da açıktır. Fakat bugün geldiğimiz noktada, ağzı olan konuşuyor. Kendi uzmanlık alanı dışında, dini alanda söz söyleyip ahkâm kesiyorlar. Desene herkes kendini mutlak müçtehit sanıyor galiba. Kendi akıl seviyesine göre nastan anladığını, Allah ve Resulüne isnat ediyorlar. Allah ve Resulü şöyle emrediyor diyebiliyorlar. Bu durumda kendini adeta Allah ve Resulü yerine koymaktadırlar.Farkında olmadan Allah’a şirk koşuyorlar.
Bugün bu konuda dini kesimin ekserisi bizler, kendimize çeki düzen vermemiz gerekmektedir. Allah ve Resulü adına konuşan müşrik toplumlar gibi hareket eden bu insanlar, ne yazık ki kendilerini de Müslüman görüyorlar. Bu kimseler, dini kimseye de bırakmazlar. Allah’a şirk koştuklarının farkında bile değildirler. Allah ile aldattıklarının farkına bile varamazlar. Müşrik’lik vasfını kendilerinden uzak görürler. Dini alanda atalarından, hocalarından, okuduklarından esinlenerek ahkâm keserler. Bu insanların sayısı gün geçtikçe artmaktadır.
İçtihat alanında kendi yorumunu, Allah ve Resulünün emri gibi sunmaları kendilerini bir yönüyle Allah ve Resulü gibi gören bu insanlar, toplumu ve insanlığı şirk ve cehalet bataklığına sürüklerler. Ne yazık ki bu insanların pek çoğunun kendilerini âlim sanan kimseler olması, daha da düşündürücüdür.Tarih boyunca müşriklik ve münafıklık, İslam dinin müzmin hastalığı olmuştur. Desene şirk koşmaktan daha büyük günah bulunmamaktadır. Her günahın dilerse bağışlanacağı ancak şirk koşanın bağışlanmayacağı ültimatonu verilmiştir bilesiniz. Saygılarımla. Prof. Dr. Hadi Sağlam