Din kardeşliği nedir? Mülkün sahibi kimdir?
Geleceğimizi / ahiretimizi ikinci yüzyılımızı kurtarmak istiyorsak; gelin mal ve mülkümüzü on yıllık bir din kardeşliği projesiyle icraata sokalım. Mal ve mülkümüzü, makam ve mevkimizi, Allah’a tahsis edelim.
KURTULUŞ REÇETEMİZİN ÜÇÜNCÜ İLACI, DİN KARDEŞLİĞİ PROJEMİZDİR.
İKİNCİ YÜZYILIMIZDA, MÜLKÜ ALLAHA TAHSİS EDELİM Mİ? ON YIL DİN KARDEŞLİĞİ PROJEMİZİ HAYATA GEÇİRELİM Mİ? NE DERSİNİZ? -1
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ . الملك لله وحده
Kurda kuşa yem olmak istemiyorsak, bu ayetlerin bizlere işaret ettiği vahiy projesini, sosyal hukuk alanımızda pratiğe geçirsek, daha mı mutlu oluruz yoksa dünyada maddi bir kaybımız mı olur bilemiyorum. Ayetin ifadesiyle kendimizi, makam ve mevkimizi, mal ve mülklerimizi, toplumumuza adil bir düzen için feda etsek, ikinci yüzyılımıza dev adımlar atarak girsek, insanlığın kurtuluşu için öncü bir projeyi devreye sokmuş olur muyuz yine de bilemiyorum.
Bugün dillerimizin söylemlerinde, mal da mülk de Allah’ındır der geçeriz. Sözde deriz ama özde bu söylemimizin arkasında hiç duramayız. Bu söylemlerimizde bile içimiz ve dışımızın, söylemlerimizin ve eylemlerimizin farklı olduğunu da görmekteyiz. Bizler âdete bu dünya hayatına razı olmuş bireyler gibiyiz. Bu projeyi pratiğe sokabilecek mühendisleri mi yetiştiremedik onu da bilemiyorum. Bu projenin icrasının hayal olduğunu söyleyenleri de duyar gibiyim. Keza her şeyin bir hayalle başladığını da bilmenizi isterim.
Geleceğimizi / ahiretimizi ikinci yüzyılımızı kurtarmak istiyorsak; gelin mal ve mülkümüzü on yıllık bir din kardeşliği projesiyle icraata sokalım. Mal ve mülkümüzü, makam ve mevkimizi, Allah’a tahsis edelim. Dünya nimetlerinden birlikte istifade edelim. Tarihte olduğu gibi din kardeşliği projesini icraata sokalım. İkinci yüzyılımıza dev adımlarla girelim. Kimseyi ötekileştirmeyelim. Hem bu mal ve mülk söylemlerimizde samimi miyiz yoksa kendimizi mi kandırıyoruz ortaya çıkaralım ne dersiniz? Yoksa ayetin ifadesiyle her şeyimiz tıkırında olsa da, kendimizi ve ailemizi kurtardığımızı sansak da, viran olmuş susuz çöllerde bir vâbil ve kasırga hepimizi yok edebilir bilesiniz.
وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَۜ
Dünden bugüne mülkün, sözde Allah’ın olduğunu iddia etsek de, özde Allah’ın olmadığını pratikte görüyoruz. Kimi beş yüz metre kare mülk almak için ömrünü harcarken; kimi de dağları ve taşları kendi mülküne çoktan geçirmiş bile. Her birimize sorduğumuzda, mülk Allah’ındır deriz, ama pratiğe gelince mülkü hepimiz Allah’a bırakmayız. Bir toplumun ilkeleri dejenere olmuşsa tuz kokmuştur bilesiniz. Tuzun koktuğu bir toplumda, hiç kimsenin huzurlu yaşaması mümkün de olamayacaktır. Bu koku her tarafımızı saracaktır. Haliç’in Simonlarında yazıldığı gibi belki yaşayınca kokuyu alışmış olsak da bu koku olduğu müddetçe piknik için de olsa aramıza kimseler de katılmayacaktır.
Mülkü kendinin sanan İsrail oğulları ve Bizans gibi olmayalım. İslam dininin geliş gayelerinden biri de, bu mülkiyet anlayışına bir düzen vermek olmuştur. Tarihte insanlar, mülkün kendilerinin olduğuna inanmışlardı. Vahiy bizlere mülkü nihayetinde Allah’ın olduğuna, geçici olarak bizlere emanet verildiğine, fakir ve fukaranın bu mal ve mülkte payı olduğuna işaret etmektedir. Vahiy, yeni bir dünya düzeni kurmayı murat etmiştir. Adeta mal ve mülkü sahibine teslim etmiştir. Mal ve mülkü adeta ortak değer, milletin ortak mülkü kabul etmiştir. Mal ve mülkü, Allah’ın kulları arasında bir ayrım yapılmaksızın onların hizmetine sunmuştur.
MÜLKÜN SAHİBİ ALLAH
Gelin mülkü on yıl da olsa Allah’a, sahibine bırakalım. İnsanlığı kurtuluşu bu projenin icrasından geçmektedir. Kur’an’dan sadece ses olarak istifade etmeyelim. Yeryüzüne tekrar adil bir düzen kuralım. İnsanlığı kurtaralım ne dersiniz? Makam ve mevkileri Allah’a tahsis edelim. Duruma göre on yıl olsun tevhit olma projemiz olan kardeşlik projemizi hayata geçirelim. Böylece vahiy projesinin temellerini atalım ne dersiniz?
On yıl sürecek bu projede bütün insanlığa yeniden adaleti hâkim kılalım. Mülkü Allah’a teslim edelim. İnsanlığın kurtuluş reçetesi bu projenin pratiğe sokulmasında yatmaktadır bilesiniz. Yoksa cenazenizin kalabalık olmasıyla övünürsünüz. Belki de kefeninizin kalitesiyle övünürsünüz.
Bu projenin ihlali ve ihmali, müminlerin felaketi olacağını da görmeliyiz. Bunun için bir kurtuluş projesine hep birlikte imza koyalım. Mülkü de gerçek sahibine iade edelim. İslam’ın emirlerine teslim olalım. Mescidi dırâr gibi kapitalizmin mabedini ateşe verelim. Zira tarihte olduğu gibi bu mabette ibadet edenlerin çoğunun münafıklık ve müşriklik seccadesini serdiklerini de görüyoruz.
Bugün bu umutsuzluğu ve tıkanıklığı, müminler kardeştir ilkesinin icrasıyla aşabilir miyiz bilemiyorum. Hep birlikte bir düşünelim diye yazıyorum. Tarihte bu tıkanıklığın açılmasının, bu ilkenin icrasıyla mümkün olduğunu da biliyoruz. Medine’de belli bir süre bu ilkenin tevhidi, İslam dinine ilgiyi daha da artırmış olduğu da bilinmektedir. Bugün bizlerin de on yıllık bir din kardeşliği projesinin icrası, müminlerin ve insanlığın kurtuluşu olabilir mi diye düşünüyorum.
Çünkü insanlığın tıkandığı dönemlerde, bu projenin işe yaradığı da bilinmektedir. Bugün bu projenin icrasının tekraren icraata sokulması mümkün müdür onu da bilemiyorum. Böyle bir şey olur mu diyenlerin çoğunluğu teşkil ettiğini de biliyorum. Zira kapitalizmin gözümüzü kör ettiği bir hayatta bu projenin icrasının çok zor olacağına da inanıyorum. Bu proje Peygamberimiz tarafından icra edilen bir proje olduğundan örneklik teşkil etmektedir. Daha sonra bir ayetin işareti ile bu din kardeşliği projesini, kan kardeşliği projesine evirmiş olsak da, bu projenin tekraren icrası bir açılım yapma imkânı sunacağına da inanıyorum. Bu kararın verilmesi elbette zor olacaktır biliyorum. وَاُو۬لُوا الْاَرْحَامِ بَعْضُهُمْ اَوْلٰى بِبَعْضٍ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُهَاجِر۪ينَ
Bu kararı vermekten bizi, mal ve mülklerimiz alıkoyacaktır bunu da biliyorum. Ayetin ifadesiyle “sizler dünya hayatına mı razı oldunuz? Oysaki bu dünya hayatı çok azdır bilesiniz” buyurulmaktadır. Bu ayetlerle, mal ve mülkün, dünya hayatının süsü olduğuna, baki olanın ahiret hayatı olduğuna da dikkat çekilmiştir. Saygılarımla. Prof. Dr. Hadi Sağlam
Editör: Mehmet Yaşar Çiçek