Hayat, bazen karşımıza öyle insan hikayeleri çıkarıyor ki; şaşırıp kalıyoruz. 81 yaşındaki Ata Hanifi, kökleri Sivas’ta, dalları Cerablus’ta, çiçekleri Erzincan’da açan neredeyse asırlık bir ağaç gibi.
Ata Hanifi, Osmanlı Döneminde Sivas’ta yaşayan bir aşiretin torunlarından. Ailesi Elbeyli aşireti olarak biliniyor. Ancak daha güneylerde yaşamak isteyen aile o dönemlerde Osmanlı İmparatorluğu egemenliğinde bulunan Suriye’nin Cerablus kenti yakınlarındaki bölgeye giderek Çobanbey Nahiyesine bağlı Bableylim köyünü kurarlar. Elbeyli aşireti o zaman Osmanlı bugün ise Suriye sınırlarında bulunan Bableylim köyünde Bir Türkmen aşireti olarak tarihin izlerini ve Türk kültürünü bölgeye yansıtırlar. Bölgenin en büyük camisini kurarlar Bableylim Köyü’ne.. Hatta çevredeki tüm köyler Cuma Namazı için hep Bableylim Köyü’nü mesken tutarlar. Elbeyli Aşireti huzur içinde yaşar gider.
Ancak zamanın çarkları döndükçe Osmanlı zayıflar. Önce birinci dünya harbi yılları ardından dünyaya örnek olan bir Kurtuluş Savaşı gelir Anadolu topraklarında. Osmanlı ülkesi işgal altındadır ve Bableylim Köyü’ndeki Elbeyli aşireti zor günler geçirir.
Zor geçen yılların ardından savaş biter ve Lozan Barış Anlaşması imzalanır ama Cerablus’un Çobanbey Nahiyesine bağlı Bableylim Köyü’nde yaşayan Türkmen Elbeyli aşireti çizilen sınırlar sonrasında Suriye sınırları içerisinde kalır. Elbeyli aşireti anavatandan kopmanın acısını yaşar yıllarca ama topraklarından da vazgeçmezler. Anavatan Türkiye her daim yüreklerindedir.
Takvimler 1943’ü gösterdiğinde Ata Hanifi dünyaya gelir. Elbeyli aşiretinin her üyesi gibi yaşar Bableylim Köyü’nde. İlkokul ve ortaokul eğitimini Münbiç’te alır Ata Hanifi. Daha sonra Rakka, Selemiye ve Derzor’da Tarım Meslek Lisesi eğitimi alır. İlginçtir, Suriye’de Ziraat Meslek Lisesi eğitimleri her yıl öğrencilerin coğrafi şartları ve tarımsal yöntemleri öğrenmeleri için başka bir bölgede veriliyormuş.
Ata Hanifi sığmaz o topraklara. Yüreği Anavatan Türkiye ile atmaktadır. 1967 yılında 24 yaşına geldiğinde ardına değil önündeki günleri düşünür ve soluğu Türkiye’de önce İstanbul’da sonra Ankara’da alır. Ankara’da bir süre ODTÜ Sosyoloji Bölümü’ne girer ancak bırakır. Bir süre sonra ziraat eğitimini tamamlamak için 1973 yılında Erzurum’a giderek Ziraat Fakültesi’nin zootekni bölümünden 1979 yılında mezun olur ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını alır.
1980 yılında Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi’ni bitiren Erzincanlı Müyesser Hanım ile evlenirler. Ardında Erzincan’a gelir, Erzincan Şeker Fabrikası’nda ziraat mühendisi olarak çalışmaya başlar. Erzincanlı bir kızla dünya evine girer ve 13 yıla yakın bir süre Erzincan Şeker Fabrikasında çalışır. Ziraat Mühendisleri Odasının ilk üyelerinden biri olarak yıllarca Erzincan tarımına hizmet verir. Ta ki 1992 depremine kadar Erzincan’da yaşar.
Ardından 8 yıl Burdur Şeker Fabrikası ve 5 yıl da Ereğli Şeker Fabrikası’nda çalışarak emekli olur. İstanbul’a yerleşir ama içindeki ses Ata Hanifi’yi hep Erzincan’a çağırır. İçindeki sesi dinleyen Ata Hanifi memleketim dediği Erzincan’a geri döner.
Bugün 81 yaşındaki Ata Hanifi, Erzincan’da huzur içinde yaşayıp gidiyor. 81 yaşındaki Ata Hanifi, iki terazisi olduğunu söylüyor. Diyor ki; “Hayatımda iki terazim var, ilk terazimin bir kefesinde dünya var diğer kefesinde ise Türkiye. İkinci terazimin ilk kefesinde ise Türkiye var, ikinci kefesinde ise Erzincan”.
Doğup büyüdüğü toprakları bir daha hiç görmemiş Ata Hanifi. Artık o Erzincanlı. Yüreğinde hep Erzincan var. Emekli olduğu günden bu yana covid19 yılları hariç her sene umreye giderek kutsal toprakları ziyaret ediyor.
Ata Hanifi’nin hikâyesi, sadece bireysel bir yaşam öyküsü değil; aynı zamanda köklerinden kopmadan, sınırları aşan bir sevgiyle yeniden var olmanın örneğidir. Türkmen Elbeyli aşiretinden çıkan, hayatını Türkiye’ye ve Erzincan’a adayan bu değerli insana selam olsun!