Türk halk müziğinin en sevilen isimlerinden Erdal Erzincan gazeteci Zeynep Bilgehan ile yaptığı sohbette soyadının önemini, çocukluğunu ve sanata verdiği önemini anlatıyor. İşte Erdal Erzincan'ın hayatı ve yaşam tarzı:

Hayatının ilk 10 yılı Erzurum’un Aşkale ilçesine bağlı Dallı Köyü’nün muhteşem coğrafyasında, dışarıda Karasu Nehri manzarasında kuzu sürüleriyle, içerideyse âşıkların ezgileri, büyüklerin masallarıyla geçiyor. Bugün bağlamasını her çaldığında büyülenerek dinlediğimiz o duygulu müziğini işte bu çocukluk yıllarına borçluyuz… Türk halk müziğimizin en sevilen isimlerinden Erdal Erzincan, 1971 yılında Erzurumlu bir ailenin dört çocuğundan ikincisi olarak Dallı Köyü’nde dünyaya geliyor. Kuşaklar boyu Erzurumlu oldukları DNA testiyle saptanmış. Öyleyse soyadı neden Erzincan? Cevabı: “1939 Erzincan depremi olduğunda dedemin amcası Erzincan’da işadamı. Deprem mağdurlarına yaptığı yardımlardan dolayı dönemin valisi soyadını ‘Erzincan’ olarak değiştiriyor.”

BİR GÜN EVE BİR ÂŞIK GELİRSE….

Çocukluğu köyde otlattığı kuzularla koyunlarla arkadaş olarak doğa içinde geçiyor. Evlerin içindeyse büyülü bir dünya var: “Köyde elektrik yoktu. En teknolojik aletimiz pilli radyoydu. Bugünün sinema, tiyatro, dizi yerine geçen sosyal ihtiyaçları muhabbetler olurdu; meşk ortamlarında günler süren hikâye anlatılırdı. Köyde her evde, çalanı olmasa bile bağlama vardır; ‘belki bir gün eve âşık ziyarete gelir, bağlaması olmazsa’ diye… Bağlama ikram edilirdi. Bağlama çalan kişiye büyük saygı duyulurdu.”

Erdal Erzincan Dedesi

Erdal Erzincan dedesi

USTA-ÇIRAK İLİŞKİSİ

Erzincan’ın da hem müzik kulağı hem yeteneği vardı… Küçük yaşta önce gizlice babasının bağlamasını çalıyor. Sonra bir tahtaya iki çivi çakıp ip bağlayarak kendi bağlamasını yapıyor. İkinci bağlamasını bir süpürgeden yapıyor. Duvara astığı süpürgenin temizlik için kullanılmasına izin vermiyor. Çalmayı nasıl öğreniyor? Erzincan: “Bizde usta-çırak ilişkisi vardı ve her şey gözlemlenerek öğrenilirdi. Vakit var, çok duyuyorsunuz, devamlı dinliyorsunuz. Göz siz fark etmeden kaydediyor.”

Erzincan: “Bağlama herkesin bir adım önündedir! Bütün sermayemiz duygu. Ağıt yakan bir teyzede sanatın her dalını görürsünüz; söz, müzik, edebiyat, dans… Ama acının içine hapsolup duygu sömürüsüne dönüşürse oradan estetik çıkmaz. Önemli olan duyguyu, ağlatmadan dermanla anlatabilmektir.”

Türkiye’de en çok aranan yerler belli oldu Türkiye’de en çok aranan yerler belli oldu

 ELEKTRİKSİZ KÖYDEN MEGA KÖYE

İlk ustası babası. Ancak onu sık göremiyor; inşaat işçisi olan baba çoğunlukla İstanbul’da gurbette… Sene 1981 olduğunda aile trenle üç günlük bir yolculukla İstanbul’a taşınıyor. Erzincan, “Filmlerdeki gibi bez kılıf içinde bağlamamla Haydarpaşa Garı’na adım attım” diye anlatıyor. Maltepe ilçesine yerleşiyorlar. Ayrılırken elektrik direkleri yeni dikilen köyden geldikleri mega köy Erzincan’da önce bir şok etkisi yaratıyor: “Uyum sorununu aşmak hayli zaman aldı. Gelenekler evde devam etti. Hâlâ ailece toplandığımızda çalarız, söyleriz. Erzurumlularla çocukluğumun şivesine dönerim.”

LİSAN FARKLI DERTLER AYNI

Köyden kente göçün yoğun yaşandığı 1980’lerin İstanbul’u nasıldı? Erzincan: “Arkadaşlarımın hepsi arabesk dinliyordu. Ben arabesk hiç dinlemedim. O dönemler Arif Sağ, Musa Eroğlu, Yavuz Tok, Muhlis Akarsu, Turan Ergin, Mahsuni Şerif dinlerdim. Köyden gelen alışkanlıklarım devam etti. Sonra başka yörelerin müziklerini de dinlemeye, sevmeye başladım. Anladım ki melodi ve lisan farklı ama dertler aynı! Gurbet, birinin gitarının, diğerinin sazının teline sızıyor.”

1983 Ailesiyle Erdal Erzincan

Erdal Erzincan Anne-babası

KEŞKE 10 YIL DAHA KÖYDE KALSAYMIŞIM

‘Bağlama yaşam tarzı’ nedir? Erzincan : “Halkın duygusunu, köklerini, bilmeden doğal ses çıkaramazsınız. Neşet Ertaş bağlamaya vurunca yüreğimiz dağlanıyor. Notasını yazıyorsunuz, bin kişi vuruyor ama öyle bir ses çıkmıyor çünkü o abdal geleneğinin duygusunu biliyor. Ben de bağlamaya vurmadan hayal kurarım; gözümün önünden akarsular, dağlar, koyun kuzu sürüleri geçer. Çocukluğumu düşünürüm. Keşke 10 sene daha köyde kalsaymışım!” 

KUM ELERKEN TÜRKÜ ÇALIŞIRDIM

Eğitim içinde aklında tek yer var: Konservatuvar. Sebebi: “Kendimi hep orada gördüm. Babam aylarca çalışıp para biriktirdi. Üniversite hazırlık dershanesi için verdiği parayla kendime güzel bir bağlama aldım. Hedefim çok netti; müzik yapmak. Babamla inşaatlarda çalışıyordum. İnşaatta kum elerken bir yandan türkü ezberliyordum. Çalışma azmini her ortamda yaratıyordum ama tam zamanlı müzik yapabilmek için konservatuvar lazımdı.” İlk sene sınavı kazanamıyor. İnşaata dönüyor. İkinci sene daha hazırlıklı geliyor ve okula giriyor. İlk yıl onu okula almayan hocalar bu sefer ondan ‘en yetenekli öğrenci’ diye bahsediyor.

MÜZİĞE KARAKTER VERMEK

Erzincan, konservatuvar öncesi bir süre Arif Sağ’ın da ‘açık öğretim öğrencisi’ olmuş: “1985’te bir buçuk yıl Arif Hoca’nın kursuna gittim ama ondan direkt ders almadım. Özel sınıfının kapısını dinler, sonra arkadaşlardan notları alırdım. O yüzden bana ‘açık öğretim talebem’ der (gülüyor).” Konservatuvarın Türk Müziği Halk Müziği Bölümü’nü bitiriyor. Burada işin teknik kısmını öğreniyor ama bir şey eksik… Erdal Bey: “Köyde başladığım usta-çırak okulu sonra konservatuvar eğitimiyle devam etti ama asıl Anadolu’da âşıklarla meşk eder, onları kaydedip evde çalışırdım. Bağlamanın geleneksel üretim şeklini bilmeniz lazım. Okulun verdiği eğitimle herkes aynı çalıyor. Önemli olan müziğe karakter verebilmek.”

BAĞLAMA NESLİ TEHLİKEDE

Âşık kültürü bugün nerede? Yanıtı: “Eski canlılığı yoksa da hâlâ var. Bugün o insanlar şehirlere kaymış. Bir kısmı da Avrupa’da, ihraç etmişiz! Gelenek şekil değiştiriyor. Artık yöreler yok, ekoller var. Halk müziği 50 sene sonra ekoller üzerinden okutulacak. Bu ekollerin çoğalması okul eğitimiyle tek başına olmuyor. O duyguyu tadan kişi sayısı arttıkça bağlama var olmaya devam eder. Yoksa başka enstrümanlara benzeyerek yok olur.”

İLK ALBÜMÜ YAPTIĞIMDA 6 AY AÇ GEZDİM

Okul yıllarında minik bir ‘bağlama kursu’ açıyor. Öğrencileri 1994 yılında ilk albümü çıkarmasına destek olan yatırımcıları oluyor: “Öğrencilerimden rica ettim; ‘Arkadaşlar, albüme gireceğim. Altı aylık ücreti peşin olursa indirim yaparım’ dedim. Sonra altı ay aç gezdim! Arif Hoca’ya dinlettim. Yeniden miks istedi. Stüdyo için param yoktu ama hocaya saygısızlık edemezdim. O dönem Arif Hoca, Belkıs Akkale’ye albüm yapıyordu. Orada çalışıp gereken parayı çıkardım.”

2018 Erdal Erzincan Eşi Oğlu

Erdal Erzincan Ailesi

DAĞLARDA BAYIRLARDA MÜZİK

Erzincan’ın yıllarca hep bir hayali olmuş: “Atölye eğitimlerini asıl dağın başında yapmak lazım!’ Hayalini 2018’de başlattığı ‘Erdal Erzincan Gezici Bağlama Atölyesi’yle gerçekleştirmiş: “Bugüne kadar 100 köy gezdik. Hedefim çocuklara önce ağabeylik yapmak, sonra hepsinin nene ve dedelerinin birer öğretmen olduğunu, geleneği anlatmak. Aile büyüklerimiz birer kütüphane. Piyasadaki kitabı herkes okuyabilir. Kimsenin bilmediği bilgi seni farklı kılar; uzakta aramaya gerek yok!”

EVDEKİ MİSAFİRLERE VERİLEN KONSERLER

Erzincan, “İlk albüm küçük bir çevrede de olsa dikkat çekti. Sonra kapı kapıyı açtı” diye devam ediyor: “Hedefim hep kendi müziğimi yapmaktı. O yüzden ben hiç gazinoda veya düğünde çalmadım. Sahne tecrübem vardı; evdeki misafirliklerde devamlı konserler veriyordum! Hedefim kendi sesimi çıkarabilmekti. Hâlâ çok çalışıyorum. Bağlama sonsuz bir öğretmendir.”

ÂŞIKLIĞIN RUHU DEVAM ETSİN

Halk ozanları artık kentlerden mi çıkacak? Diyor ki: “Âşıklık çok güçlü bir gelenek ama köye uygun. Kente intikali zor ama ruhu devam edebilir. Âşıklık tek başına saz çalan biri değildir; besteci, anlatıcı, entelektüel yanı vardır. Bugün izleyici sahnede bizden sadece saz çalmamızı beklemiyor; bir mesaj da bekliyor. Âşıkların rolü bugün sanatçılara aktarıldı...”

Editör: Haber Merkezi - SK