ŞEHADETE DOĞRU KUTLU YÜRÜYÜŞ-1
Bundan tam 1344 yıl önce…
Yine böyle Zilhiccenin son günleri…
Hac mevsimi sona ermiş, kafileler memleketlerine dönüyorlar.
Herkes mutlu; hac farizasını yerine getirmenin süruruyla sevinç gözyaşları döküyorlar.
Bir kafile var ki mahzun ve kararsız. Memleketine dönmekte tereddütlü.
O kafile ki kutlu nebinin kutlu ailesinden hayatta olanlar.
O memleket ki Resul-i Zişan’ın bütün haşmetiyle gölgelendirdiği Medine.
Evlad-ı Resul, kendileri için en güvenli liman olan Mekke’nin mahremiyetine sığınmış, bekleşmekte.
Çünkü dışarıda onları bekleyen büyük tehlikeler var.
Devir değişmiş; dünyevi menfaatler ve ihtirasların tozu dumana kattığı netameli yıllar.
Hani, tabir caizse “ayakların baş, başların ayak olduğu zamanlar”
Çok değil Allah Resul’ünün (as) kısa bir süre önce söylediği “vehn” hastalığının kol gezdiği dönemler.
Yani zamane Müslümanlarının ahireti, hesabı, mizanı unutup dünya(lık) heva ve hevesine kapıldığı zaman dilimi.
Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya dört elle sarılırken yarın öleceğini unuturcasına uzun emelli yaşama tutunma çağları.
Kurt kuzuyu yemeye niyetlenmiş; suyun üst tarafındayken alt taraftaki kuzuya ‘suyumu bulandırıyorsun’ diye çıkıştığı günler.
Emanetin ehline verilmediği-zoraki biatların alındığı-bir süreçte-biate zorlanan birkaç isimden biri kafile reisi Hz. Hüseyin.
İmam, biat etmemekte kararlı lakin Mekke’nin mahremiyetine halel gelmesini istemiyor.
O yüzden bir çıkış arıyor. Ailesiyle birlikte gidebileceği emin bir yer arayışında.
Gönlü asla kan dökülmesinden yana değil.
Ne var ki gönlü ehil olmayan bir yöneticiye biat etmekten de yana değil.
Bir çözüm arayışında yana yakıla.
Etrafa elçiler gönderiyor, nabız yokluyor, havayı kokluyor…
05.07.2024
İHSAN ÜNLÜ