SOSYAL ADALETİN RÜKNÜ TEHLİKEDE İŞTİRAKTIR.

İslam kavramı önemli bir kavramdır. Bu kavramın dejenerasyonu İslam dinine bakışı ve değerler yargımıza irtifa kaybettirebilir. Bu bağlamda din ve din kültürü kavramları hakkında daha netleşmek durumdayız. Yoksa kendi yorumumuzu bile din olarak sunabiliriz. Her türlü eleştiri ve yoruma karşı çıkabiliriz. Bugün en önemli problemlerimizden biri de bu olsa gerektir.

Bilindiği gibi kooperatif teşekküller, toplumların adeta çocukluk dönemi uygulamalarıdır. Bu geleneksel uygulamaların zamanla kutsallaştırılması, sosyal yapıların değişmesine paralel olarak yeniliklerin önünü tıkayabilir. İktisadi hayatın olgunluk ve yetişkinlik dönem uygulamalarışimdilik genellikle anonim şirketler olarak bilinmektedir. Bu anonim şirketler en gelişmiş ortaklık olan bir şirketleşme türüdür. Nüfusun artması, şirket ortaklıklarının daha profesyonel ve herkesin haklarının korunmasında daha sistemli bir kuruma ihtiyaç duyulmuştur. Bilgi işlem merkezleri ve bilginin organizasyonu teknik sayesinde sabit primlere ve paylara bölünerek hak kayıplarının önüne geçilmiştir. İşin mahiyeti bunu gerekli kılmıştır. Anonim ortaklıklarda ilke olarak bir ortaklık prensibinin yürütülmesi sağlanacaktır.  Keza bütün anonim ortaklıkların büyük pazar dediğimiz Borsa’da pazar açmasının önü de açılmıştır. Böylece iktisadi okyanuslar ve pazarlar kurularak barometre ve mobilitenin sağlanmasına imkân tanınmıştır.

Oysa günümüzde Müslüman toplumların, mevcut yeni şart ve imkânlara göre yeni ortaklık ve yardımlaşma türlerinin geliştirmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Tarihteki bireysel teşebbüslerin yerini artık kollektif teşebbüsler almıştır. Bireysel teşebbüsler yerini güçlerin birleştirilmesine bırakmıştır. Bugün önemli ve kalıcı yatırımlar, ancak kollektifticâri organizasyonla sağlanabilmiştir. Bu saik birey ve kurumları, hem kendi kazançlarını hem de toplumun uzun vadede geleceğini ilgilendiren organizasyonlara yöneltmiştir.

Zira iktisâdi yapının genelde tarıma dayandığı toplumlarda, geçmişteki yardım sandıkları şeklindeki âdi ortaklıklar mahdut sayıdaki insanlardan teşekkül etmiş, aşkın değerlerin kuvvetli olmasıyla da yürürlük kazanmıştır. Ancak, toplumsal yapı ve şartların değiştiği, aşkın değerlerin zayıfladığı toplumlarda nasların genel ruhundan hareketle ilke, hedef ve amaçlara uygun yeni yapılanmalara gidilmesi kaçınılmazdır.

Bugün katılım bankacılığı ve katılım sigortacılığının temeli, bu ortaklık anlayışına dayanmaktadır. Katılım sigortacılığında niyet hayırsa, umarım akıbette hayır olur. Ancak Türkiye’de katılım bankalarının durumu ortadadır. Türkiye’de epey zamandan beri katılım bankalarının, bankacılık sektörü içerisinde portföy payı % 9 olması dikkat çekicidir. Bunda toplumların genel kabulleri ve kültür problemi yanında tarihsel içtihatların mutlak doğru algısının da payı bulunmaktadır.

Bu tür alternatif projeler çok titizlikle ele alınmalıdır. Müslümanların emek ve tasarrufları, profesyonel, sahasında uzman heyete teslim edilmelidir. Aksi takdirde iktisadi adalet noktasında kapanması mümkün olmayan ciddi yaralara imkân verilebilir. Geçmişte yapılan hataların tekrarlanmaması gerekmektedir. Ne yazık ki bu kurulların danışmanları bile sahasında uzman olmayan kişilerden oluşması bu kurumların daha ileriye taşınmasında bir sorun da oluşturabilir.

Hukuk devleti nedir? Yönetimde liyakat nedir? Hukuk devleti nedir? Yönetimde liyakat nedir?

Zira katılım finanslar sektörlerinin (X finans  gibi) bazıları hala milletin parasını ödememiş olması, bu sektörlerin taraftarları faaliyetlerini toplum içerisinde hâlâ bir şekilde sürdürmeleri, finans kurumları hakkında ciddi bir güven bunalımı doğurmuştur. Yetkililere bu kurumların duyarsız kalması, işi daha da güvensiz ortama sürükleyebilir. Günümüz katılım bankaları ve sigortalarına rağbetin az olmasının gerekçelerinden biri de bu gibi mağduriyetlerin telafi edilmemesinde yatmakta olduğu kanaatindeyiz. Ne yazık ki her zaman olduğu gibi hedefimiz idealite olsa da realiteyi de ihmal etmemeliyiz.

Katılım bankacılığı ve sigortacılığı kendi kurumlarımızdır. Bu kurumlara yapılan saldırıları da doğru bulmamaktayız. Bu kurumların daha sağlıklı ve realiteye ve sosyal gerçekliği dikkate almaları, uzman yapılanmalara gidilmesi,  bu yeni ürün hakkında ciddi müzakerelerin yapılması kadar doğal bir durum olmasa gerektir. Bu iki güzel kurumumuzun yapacağı hatalarınıntelafisi ve tamiri zor yaralar açabilir. Sonuçta iktisadi hayatta da sosyal hayatta olduğu gibi güven unsurunu kaybettiğimizde toparlanmamız ve kendimize gelmemiz bir hayli zor olacaktır. Daha sonraları bile Müslüman toplumların, kendi inanç yapılarına uygun şirketler kurmaları da mümkün olamayacaktır. Bunun için bu kurumlar ve işleyişleri hakkında, daha duyarlı ve sağlıklı bilgiye ihtiyaç duyacağımızı belirtmek isterim. Saygılarımla. Prof Dr Hadi Sağlam

Editör: Mehmet Yaşar Çiçek