Gözyaşı ile yıkanmış kelimelerle Kâbe`nin Rabbine yakarmak ne bulunmaz bir rahmet… Ev`in Sahibine misafiriz… Bu evi bize sevdiren El-Vedud değil miydi?
O basit evi, o sade yapıyı görünce ruhlardaki o heyecan tufanı, o aşk galeyanı… O ne gayret Allah’ım! Ya Rabbi bu nasıl bir ev ki, yeryüzünün dört bir yanından milyonları harekete geçiriyor, çektikçe çekiyor… Bir gelen bir daha gelmek istiyor...
İnsanlar nura koşan kelebekler gibi Ev`in etrafında uçuşuyorlar… Deryaya düşen damlalar aynı girdap içinde döndükçe dönüyorlar...
Siyah örtüsüyle, beyazlara bürünmüş insanları kendine çeken, cazibesiyle etrafında döndüren, kesrette vahdeti sağlayan mekân...
Manyetik bir alanda insanlar sanki bir metal parçası gibi Kâbe ile bütünleşmek üzereler... Metafizik bir dünyanın manyetik etkisi karşısında yürek titreşimleri bünyeyi sarıyor...
Bu insanları buraya çeken hangi kudret?
Kıtalar aşan bu insanları yollara düşüren dert nedir? Neyin arayışındalar? Kimin peşindeler?
Bu bir sekr hali midir? Vecd hali midir? Trans hali midir? Meditasyon mudur?
Bu bir gövde gösterisi midir, yoksa varlık gösterisi midir?
Hiçbir toplumsal tahlil, sosyolojik tespit, felsefi kuram, psikososyal analiz bu sırrı çözemedi, çözemez de... İman dışında hiçbir şeyle izah edilemez…
Kâbe`den kalbe, kalbden Kâbe`ye gel-gitler yaşanıyor... Daha doğrusu bedenden önce kalblerin Kâbe ile buluşması gerçekleşiyor...
Rahmet yüklü bir rıhlet... Müteal bir hicret... Deruni bir ziyaret gerçekleşiyor...
Çevreden merkeze yürüyüş devam ediyor... Bir`i tercih, birçok şeyi terk ederek sürdürülüyor...
Allah(cc) bu mabedi kendi Zat`ına nispet ederek, sahiplenmiştir… Beytullah diye tesmiye ve tescil etmiştir...
Beytullah/Allah`ın Evi`nin tüm sadeliği gözlerimizin önünde... Bu sade Ev`in karşısında kendi evlerimizin şatafat, lüks ve israfını ne yapacaktık? Bu ikilemden kurtulabilecek miydik?
Kâbe ile doğrudan temas kuran bizler, kıblesizleştirilen ya da çok kıbleli bir açmaza sürüklenen nesillerin akibetine müdahil olabilecek miydik?
Evet, bir kıble yürüyüşüne çıkmıştık ancak modern zamanların kıble savaşında kıble kararlılığımızı sonuna kadar sürdürebilecek miydik?
Kıblesi kayanlara karşı sorumluluğumuzu hatırlıyoruz...
Ümmü`l Kura / Kentlerin Anası bize bağrını açmıştı... Burası ata yurdumuzdu... Baba ocağımızdı... Ana kucağımızdı...
Güven vermeyen bir dünyadan eman yurduna kanatlanmıştık... Kanatlardan biri "özgürlük", diğeri "güvenlik"ti... Hasret bitmiş, rüya gerçekleşmişti...
Herkes aynı noktaya kilitlenmiş... Tek gündem Allah`ı öncelemek ve önemsemek... Dünyada hangi eksende dönmemiz gerektiğini idrak ve ilan ediyoruz... Kısır döngülerden, fasit dairelerden, her türlü döneklikten, sonu gelmez dümen ve dolaplardan kurtulup Allah merkezli bir hayatın akışına kendimizi terk ediyoruz.
Çünkü tavaf, hayatı Rabbani yörüngeye oturtmaktır... Her tavaf bir tavır, Allah`tan başkasına bir tepkidir...
Kâbe`nin karşısında beyaz ihram içinde sıfatlar silinmiş, sınıflar yok olmuş rütbeler sökülmüş, kategoriler kalkmış... Makam-ı İbrahim`de tevhidi eylem herkesi eşitlemiş...
İstenen; sadelik, içtenlik, kararlılık ve tutarlılık...
Hiçlikten varoluşa sefer sürüyor... Allah-insan diyaloğu gerçekleşiyor...
Allah`a yakın olmak için yola çıkmıştık, bakalım "yakin" imiz buna yeterli olacak mıydı? Evet, Kâbe`ye yakın olmak yetmez, "yakin" sahibi olmak esastır…
Kâbe ile konuşmaya çalışıyorduk… Ancak buraya gelmeden önce mezarla, musalla ile, tabut ile konuşabilenlerin Hacerü`l- Esved`le konuşabileceğini öğrendik…
Kâbe`nin taşı, duvarı, örtüsü değil onun ötesinde Allah`a olan iştiyak ve ihtiyacımız dilimizin bağını çözecek, idrakimizi açacaktı…
Niyetimiz Allah (cc) ile sözleşme yapmaktı… Elest bezmindeki gaybi ahdü misakı vicahiye çevirmekti…
Bu açıdan her tavaf rabbani sözleşmeye sadakat ve mutabakat ifadesiydi…
Biz bunları düşünürken, gerçekten nerede bulunduğumuzun farkında mıydık? Burası neresi ve biz neyin nesiyiz?
Rabbimizin Yüce Kitab`ından Kâbe`nin anlam dünyasını çözmeye çalışıyoruz.
Beyt-i Mamur`un yeryüzü simetriği olan Beytü`l Haram`ın çağrısı neye yönelikti? Vahyin dili ile işte o Ev…
Beytü`l -Atik / Özgürlük Evi… (22/29)
Beytü`l - Haram / Güvenlik Evi… (5/97)
Kıyamen Linnas / İnsanlar İçin Direniş Evi (5/97)
Bereket Evi…(3/96)
Hidayet Evi… (3/96)
İbadet Evi…(2/125)
En yüce Ev… En güzel Ev… En güvenilir Ev…
Kâbe, kübik mimarı "altı yüzü" ile tüm yönleri içine almakta ve böylece yönsüzlüğü / sonsuzluğu remzetmektedir…
Şimdi biz Beytü`l Atik`te özgürlüğün şifrelerini çözecektik…
Özgürlüğün şuuru hacc…
Özgürlüğün şiarı Kâbe…
Özgürlüğün şiiri ezan…
Kâbe bir özgürlük kapısı… Sa`y, bir güvenlik koridoru…
Kâbe, altı kelime ile bir cümle kurmamızı ve hayatı bu cümle ile yeniden inşa etmemizi bizden istiyor: Hidayet, ibadet, özgürlük, güvenlik, direniş ve bereket…
Hayatın özeti bu cümle… Haccın anlamı bu kelimeler…
Hayatını haclaştıranlara ne mutlu!