KABE’DE KIBLE ARAYANIN VAY HALİNE…!
Cemaatle namaz, içerdiği yardımlaşma, dayanışma, kaynaşma, düzen ve disiplin anlamı nedeniyle İslâm’ın bir şiarı ve sembolü haline gelmiş ve vazgeçilmez bir uygulama olarak böylece devam etmektedir. Cemaate teşvik konusunda pek çok hadis bulunmaktadır. Acaba bugün neden camilerde, cemaate katılmak zayıflamıştır? Bunun nedenlerini hiç sorguladık mı bilemiyorum? Cemaate katılmayan insanlar kadar, onu cemaatten uzaklaştıran gerekçelere yoğunlaşmamız gerekmez miydi? Cemaate katılma heyecanını doğuramadığımız sürece bu problem devam edecektir bilesiniz.
Öyle ki bugün vaaz ve hutbelerde, sordum sarı çiçeğe dinlemekten yılgınlık geçiren insanları görüyorum. Cemaatte suç aramak yerine hatayı kendimizde aramamız gerekmez miydi? Yoksa bir yerler de yanlışlık mı yapıyoruz diye kendimizi ne zaman sorgulayacağız bilemiyorum. Caminin içindeki insanlar da bizimdir, caminin dışındaki insanlar da bizimdir. Camilere dargın insanların, dargınlık gerekçelerini mutlaka hesaba katmalıyız. Camilerin sadece namaz kılma yerleri olmaktan camileri çıkarmalıyız. Vahyin cami projesini derhal hayata geçirmeliyiz. Aksi taktirde camiler dargın, insanlar dargın, gençler dargın, kadınlar dargın, ezanlar dargın hatta yollar bile dargın olacaktır bilesiniz.
Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar ilk safın sevabını bilselerdi, ön safta durabilmek için kura çekmekten başka yol bulamazlardı. Namazı ilk vaktinde kılmanın sevabını bilselerdi bunun için yarışırlardı. Yatsı namazı ile sabah namazının faziletini bilselerdi, emekleyerek de olsa bu namazları cemaatle kılmaya gelirlerdi.” (Buhârî, Ezân, 9)
Cemaat sadece ve sadece cami cemaatidir bilesiniz. Cami dışındaki cemaat anlayışına, Peygamber döneminde rastlamıyoruz. Nitekim de bu tip cemaat yapılanmaları genellikle toplumda bölücülüğe sebep olmuştur. Sinsi sosyal siyaset izlenilerek, cami dışında cemaat kurmak ve böyle rivayetlere sığınmak bilinçli bir yozlaştırma hareketidir.
İslâm’ın farz namazları cemaatle kılmak Hanefi ve Mâlikilere göre gücü yeten ve akıllı erkekler için sünnet-i müekkede kabul edilmiştir. Şâfiîlere göre farz namazlar için cemaate devam farz-ı kifayedir. Hanbelîlere göre ise cemaatle namaz kılmak farz-ı ayındır. İslâm fıkıh ekolleri, yukarıdaki naslar ışığında cemaatle namaza katılma konusunda kadınları erkeklerden farklı hükümlere tabi tutmuşlardır. Gerekçe olarak da genellikle bir takım özel düzenlemeler yanında kadınların fitneye sebep olma durumunu gerekçe göstermişlerdir.
Cemaatten geri kalmayı gerektirecek meşru mazeretler, şiddetli yağmur, kar, fırtına, şiddetli karanlık, şiddetli soğuk, tecavüz korkusu, yürümeye mani olan hastalık, topallık, aşırı ihtiyarlık, abdest bozma sıkıntısı, gönlünün çektiği yemeğin hazırlanmış olması gibi pek çok ruhsat alanı sayılmıştır. Bu meşru mazeretler, İslâm fıkıh usulünde genellikle semavi ve müktesep arızalar kapsamında değerlendirilmiştir. Bu arızalar, fiil ehliyetini bazen daraltıp bazen da ortadan kaldırmaktadır.
Biliyorsunuz ki her meyvenin bir kabuğu bir de özü vardır. İbadet şekilde kalmış, manası terk edilmişse insanı ıslah etmez, yozlaştırır. Namazda lafızların musikiye tatbiki gibi, adeta nağmesel bir ses güftesi yerine, içerisindeki mesajlara yoğunlaşabilseydik sorumluluğumuzu daha derinden idrak etmiş olurduk. Sadece lafızları ses ile tekrarlamak, dertlerimize derman olamamıştır. Toplum içinde namaz ibadetinin yaptırımı görülememiştir. Namaz sizi bütün kötülüklerden alıkoyar diyen Rabbimiz doğru söylemiştir. Ancakbizde bir hata olduğu da açıktır bilesiniz.
Manevi dayanışma günlerimizden biri de cuma günüdür. Cuma namazıdır. Cuma günü Müslümanların manevi dayanışma günüdür. Bugünde Peygamberimiz (sav) gusül abdesti alınmasını, güzel koku sürülmesini ve namaza öyle gelinmesini önermiştir. Çünkü toplumla birlikte olunacağından, bu birliktelikte temizliğe ve kötü kokunun önüne geçilmesi istenmiştir.
İnsanların, sarımsak, ter kokusu, ağız kokusu, sigara ve benzer kötü kokulardan arınması talep edilmiştir. Bunun için cuma günü, cuma saatinin geniş tutulması hatta o günün tatil edilmesi istenmiştir. Müslümanlar bugün Cuma namazını maalesef kaçamak gibi kılmaktadırlar. Desene bugün Cuma namazı şeklen ifa edilse de ruhen öldürülmüştür.
Birde mescit ve tuvaletlerin temizliği için ciddi projeler üretilmesinin zamanı da geçmektedir. Cuma namazı farz namazlardandır. Bütün müminlere farz olan bu namazın yolcu ve misafir gibi pek çok özel mazeretler nedeniyle bu manevi dayanışma konusunda sorumluluk kaldırılmıştır. Bugün istisnai durumların anlaşılamadığını görüyoruz.
Keza istisnaların genelleştirildiği problemiyle de karşı karşıyayız. Evet, kadınların özel mazeretleri erkeklere göre daha fazladır. Camilerin belirlenmiş alanlara kadar, gerek ibadet, gerek sosyal işlevleri gerçekleştirecek tüm alanlarının inşası yanında bu alanların haram bölge sayılması, bu kültürün verilmesi ve yerleştirilmesi müminler için önemli bir sığınak olacaktır.
Bir yenileşmeye ve mescit kültürünün oluşturulması kaçınılmazdır. Bugün her insan güven duyacağı manevi bir sığınak aramaktadır. Bu haram bölge içinde kimsenin kimseye zarar veremeyeceği, kötülük yapamayacağı, cidal, kavga ve gıybet edemeyeceği sosyal hayattaki manevi sigorta alanlarının oluşturulması gerekmektedir.
Aileler, çocuklar ve insanların bu alanlardaki kutsallık algısı sayesinde, bu kutsal mekânlardaki sığınağa koşmalıdırlar. Keza Cuma günlerinde okunan hutbeler, güncelleştirilmelidir. Aksi takdirde Cuma hutbesi insanları susuz balığın suyu özlemesi gibi Müslümanların susuz bırakılmaları demek olacaktır. Pratiklerinde hata yapmalarına sebep olacaktır.
Cuma günü manevi dayanışmanın ruhu, hukuka teslim olmaktır. Cehaletle mücadele yapmaktır. Herkesin hak ettiğine razı olacağı adil bir düzen kurmaktır. Cuma gününün gayesi, hukukun üstünlüğü ilkesine yaslanarak, ruhu terbiye ederek zihinsel hicret yapmaktır. Hutbeler çocukları ve insanları uyutan bir beşik gibi olmamalıdır.
Cuma günü iki ezan, zührî ahir gibi tarihte yapılan ilave durumların ve hutbelerdeki beyanların güncellenmesi de önem arz etmektedir. Müslümanlar, problemlerini iyi niyetle, ortak akılla ele almalılar ve çözümler üretmelidirler. Bunun için değerli diyanetimizi destekliyor bu konularda da ortak akılla güzel çözümler getireceklerine inanıyoruz. Aksi takdirde fiziken yaşasa da ruhen ölen bireyler ve kurumların varlığı sürüp gidecektir. Desene selin önündeki kütüğün karaya atılması kaçınılmaz olacaktır. Saygılarımla. Prof Dr Hadi Sağlam