Ramazandan sonra ne yapmalı? İnanç dünyamızı nasıl inşa edebiliriz? Ramazandan sonra ne yapmalı? İnanç dünyamızı nasıl inşa edebiliriz?

Şu halimize bir bakınız..! Bugün bazı Müslümanlar, ölüye Kur'ân okunur mu, okunmaz mı diye hâlâ tartışıp duruyor.

 BANA YAĞMURU ANLATMA... YAĞDA GÖREYİM...!

Şu halimize bir bakınız..! Bugün bazı Müslümanlar, ölüye Kur'ân okunur mu, okunmaz mı diye hâlâ tartışıp duruyor. Ben ölüye Kur'ân okurum, sen okumazsam okuma diyemiyoruz. Senin inancın sana, benim inancım bana da diyemiyoruz. O'nu, benim gibi inanman gerekire zorluyoruz. Bunlar ne zamandan beri imanı konular oldu, onu da bilemiyorum.

Müslümanlar bugün, bu ve buna benzer yüzlerce meselede birbirlerini yaralayıp duruyorlar. Aman Allah'ım bu ne gaflettir. Bu ne dalâlettir. Bugün bir dostum ben denize ölüye Yasin okunur mu, okunmaz mı diye bir soru sordu. Bendenizde okunur diyen var, okunmaz diyen var dedim. Bu bir inanç meselesidir, bir iman meselesi değildir dedim.

Ama bana sorarsan, ben kabir başında anne ve babama Yasin veya Fatiha okurum dedim. Ben okumam deyince, sen okumazsan okuma dedim. Bu seninle benim aramı niye ayırsın ki anlayamadım. Seni benim gibi düşünmeye zorlamam bir bedeviliktir. Bunu Müslümanlar arasında ayrılık vesilesi yapmak daha da büyük bir cehalettir. Bu nasları anlama, yorumlama, bir içtihat farklılığı olsa da, imani bir ilke değildir ki tefrikaya sebep olunsun.

Keza bazı Müslümanlar, bugün Peygamberimizin miraç meselesini bile hâlâ tartışıyorlar. Aralarına aşılmaz engeller koyuyorlar. Birbirlerini anlama ve dinleme zahmetinde bile bulunmuyorlar. Her biri mutlak doğrunun kendi anlayışı olduğuna inanıyor.

Keza bazı Müslümanlar ise Kur'an abdestsiz ele alınır mı, alınmaz mı konusunda ayrışıyor. Bazıları da Yahudiler ve Hıristiyanların da cennete gidip gitmeyeceği meselelerinde ayrışıyor. Bir okyanus gibi bir ve beraber, tevhid olması gereken Müslümanlar, dereler ve ırmaklar gibi ayrı ayrı aktıkça akıyorlar. Herkes kendi görüşünü ehlisünnet sanıyor.

Keza ehlisünnet anlayışları nehirler gibi makas değişimine uğratıldığının bilincinde bile değillerdir. Ehlisünnet kavramına yükledikleri anlamlarla birbirlerini yaralayıp durmaktadırlar. Ehlisünnet ne bir giysi modelidir ne de tarihteki yapılan fıkhi içtihatların pratik uygulamasıdır. Öyle ki ehlisünnet kavramına kuşbakışı miyop bir okuma biçimiyle yükledikleri kavramsal bakış açısıyla yeryüzünde fitne yayıp gezerler. Akıllarını kullanmadıkları gibi geçmişteki rivayetlerle kendilerini avuturlar. Oysa Kur’ân bunları veciz bir şekilde uyarmıştır. Onlar, babalarımızı ve atalarımızı biz bu yolda bulduk diyenler gibi olmayınız ayetini kendileri için söylendiğini hiç düşünmezler.

Oysa ehlisünnet Peygamberimizin ölümünden sonra doğruyu yakalama yöntemidir. Bir kısmı doğruyu ehlibeyt taraftarlarının olduğu yerde görürken; bir kısmı da doğruyu yakalamak için ortak aklın kararının daha isabetli yöntem olduğu ilkesini kabul ederler. Bu bağlamda ehlisünnet yöntemi daha isabetli durmaktadır. Keza bugün Müslümanlar, Selefi, Eşari ve Maturidi gibi itikadi ilkelerle aralarına daha büyük ayrılıklar sokmuşlardır. Öyle ki düşmana da gerek kalmamıştır, kavramlara yükledikleri anlamlarla, uydurdukları anlayışlarla birbirlerine sille sallayıp duruyorlar.

Aman Allah’ın bu ne büyük gaflet ve dalâlettir.  Ehlisünnet, Peygamberimiz (sav) vefat edince ümmetin dağılmaması için izlenilen bir yöntemdi. Yönetimde doğrunun arayışıydı. Şia doğruyu bulmak için, yönetenin ehlibeytten olması gerektiği ilkesini benimsedi. Biz ehlisünnet ve’l cemaat ilkesini benimsedik. Yani müçtehitlerin veya Müslümanların ortak aklının doğruyu yakalamada esas alınması gerektiğini savunduk. Peygamber masumdu, gerçek doğrunun tarafı idi. Onun vefatından sonra böyle iki anlayış ortaya çıktı. Bugün ehlisünnet algısı, Emeviler’den sonra bilinçli bir makas değişimine sokulmuştur. Bu gelenek halen devam etmektedir. Yazıktır. Günahtır. Marjinal muhafazakârlıkla Ümmeti Muhammedi perişan ettiler. Niyetleri kötü değilse, basiret noksanlığı diyelim gitsin. Çocuğunu seven ana gece yatağında üzerine düşüp öldürmesi gibi. Sabahleyin ağlayan ana çocuğunu öldürmeyi düşünmemişti. Bugün durum ay nıdır. Ağlamak çözümse gelin hep birlikte ağlayalım. Bugün ehlisünnet algısı, Fırat nehrini geri akıtmak gibi zemin kaybına uğramıştır.

Oysa birlikte rahmet, ayrılıkta, azap vardır. Gelin haddimiz olmayan üslubu terk edelim. Herkes bir değerdir. Kendisi gibi düşünmeyen, bilmediğine düşman kesilmesin. Kendi bildiğini mutlak doğru görmek felakettir bilesiniz. Araçlar, amaç yapılmasın. Ataları ve babaları doğruya, ya akıl erdirememişseler? Yine de babalarımızı, atalarımızı bu yolda bulduk mu diyecekler. Farkında olmadan dinin önünde kütük olmasınlar. Bir ışık görünce onu söndürmek için koşmasınlar. Kendi cehaletlerini geçmişin değerlerine kalkan yapmasınlar. Bu bağlamda cehaletin tahsiline artık son verelim.

Bugün insanlar, lafzın gerçek anlamından ziyade, lafzın daha çok plastik yönüyle ilgileniyorlar.  Bugün sevgi nehrinde yüzmeye hasret kaldık. Keza bugün bir sevgi ki ağaçtaki kuru yaprağı düşüremiyorsa, bir sevgi ki dağdaki çiği koparamıyorsa, bir sevgi ki nehirdeki akan suyu durduramıyorsa, bir sevgi ki ağacın kökü gibi toprağı delemiyorsa, bir sevgi ki sevenini Nirvana’ya çıkartamıyorsa, O sevgi zaten ölüdür.

Allaha götüren tek yol başkasını sevmekten geçer bilesiniz. Ancak bilesiniz ki bir kuş kırık dala konarsa, bir canlı susuz çöle düşerse, bir insan ki bakışları ve yazılarıyla bir kudreti harekete geçirecek kuvvete de sahip değilse talihsizdir. Bugün insanlar, duygularını maskeleyen bir tüccar gibi davranıyor, gerçek sevgi ve duygular çoktan  mahkûm edilmiş çok yüzlü maskelerle âdeta dans ediyor. Desene binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete..!

Bugün Müslümanlar arasındaki problem, üslup problemidir. Öyle ki Müslümanlar arasındaki üsluba bakınız. Bazı Müslümanlar, mutlak doğrunun tarafının kendileri olduğunu iddia ediyor. Kendi dışındakiler, ya mürted ya sapık ya da dini tahrip eden, dinden uzak insanlar olarak görülüyor. Kendilerini doğrunun yanında ve Allah’ın has kulları görüyorlar. Aman Allah’ım Yahudi ve Hristiyanların müzmin hastalığı ne kadar da kötüdür.

Bu bakış aman Allah’ım ne büyük bir gaflettir. Durum böyle olunca adeta herkes birbirini hak adına buduyor. Budama vakti olmasa da birbirlerini ağaç gibi görüyor. Budasa yine iyi, kesip öldürüyor. Birbirlerine dünyayı zindan ediyor. Mikrop saçan fâsık sivrisinekler gibi bazıları haber getiriyor. Akabinde dargın bakışlar piyasaya iniyor.

Hani fâsığın haberi beyyinesiz tebeyyün etmezdi. Artık selam sözcüğü bile değmez oluyor. Başka düşman aramaya gerek de kalmıyor. Bu ne nefret, bu ne kindir. Naslar sözde kalmış, desene özde değil. Eline silahı versen, seni yok edecek. Gönlünde seni zaten öldürmüş. Kalbindeki misafir odasını kardeşine kilitlemiş. Hala yaşarken diliyle birbirine ok atıyor. Yaraladıkça yaralıyor. Bunu da maharet sayıyor. Beynindeki putları hiç hesaba katmıyor. Cehaletin tahsilini yaptıkça yapıyor. Nefis atına binmiş bir kamçı da atıyor. Cenneti de parsellemiş arsasını satıyor. Kendi yorumunun mutlak doğru olduğuna inanmış, tarihteki müzmin inanç hastalığına tutulmuştur. Bu hastalığın ilacı da henüz bulunamamıştır. Keza hayallere de teminat verilememiştir. Saygılarımla. Prof. Dr. Hadi Sağlam

Editör: Mehmet Yaşar Çiçek