Erzincan’ın nostalji anıları! Esbablar nedir?
Kemah’ın yetiştirdiği değerli yazarlardan biri olan Faruk Küçüktaş, eski anıları ve Esbab ları dile getirdi. Eski hatıralarınıza sahip çıkın özleminizi giderecektir.
ESBABLAR
Etrafta kesik bir çaput kokusu var. Hava Nene ikide bir burnunu çekip endişe içinde elindeki zikir tesbihini bitirmeye çabalıyordu. Sonunda dayanamayıp pencereden dışarı seslendi
- gııııııı! sanki bi çaput gohıy gııııı!..
Bir kaç seslenmeden sonra karşılık verilmediğinden telaşı daha da artmıştı. Ocakta yanmıyordu ki köz bir yere sıçrasın. Muhakkak bir yerlerde, bir şeyler tutuştuğunu farz edip aceleyle yeritme’nin ucuna giderek elindeki yaba ile tüten dumanın başında dumanlı ateşi karıştıran kızına seslendi.
- gııııııı! Sanki bi çaput gohıy gııııı! onu duymazlıktan gelip kızı elindeki yabayı son kez dumanlı ateşin içine sokup karıştırarak biraz kızgın, kendi kendine
-burnu gohuyu da ne çabuh aldı diyerek söylendi,
Yüzüne sardığı yazmayı çözüp,
-gazel yahtım gazeeeel, diye seslendi anasına.
Epeydir kafasına koymuştu evdeki eski minderleri yakmayı. Her yanda ekşi, ekşi kokuyorlardı. Kimisi hamur ekşisi, kimisi peynir ekşisi, kimisi elma..
Geçen sene birini tam yakıyordu ki annesine yakalanmış, gidene kadar başına kalkmış durmuştu onun.
Yine de telaş yapmasın diye seslendi:
- eski mitil vardı ya onu yahıyım, taaa gardaşlarımın zamanından galma işekli mitiliiii.
Hava nene buna inanmamıştı. Geçen sene kıl payı kurtardığı minderlerin bu sefer yanıp kül olduğuna kanaat getirdi. Şimdi sekinin ta o başında yanan kül kokusunun içinden minderlerin içindeki, eskiyen işliklerin, yamanmış pantulların, yırtılmış gömleklerin kokusu geliyordu. Otuz kırk yıl önceden sinmiş koku. Ana kokusu, baba kokusu, evlat kokusu,
Eski fotoğrafları karıştırdığımda bakarken en çok keyif aldığım fotoğraf,
Kızımın üç yaşlarında çekilmiş mor çiçekli pazen elbiseli çocukluk resmiydi.
Bu resmi ne zaman görsem uzun uzun bakar, öpüp koklar itina ile albümün en önündeki yerine koyar bütün resimleri hep onun arkasında saklarım.
Genelde her güz zamanı Nenemin diktirdiği entariden artan parçalarla yakasız, kolları büzmeli, iki sedef düğmesi olan resme bu gün yeniden baktım.
Ta ki mor çiçeklerinin içinde yer alan kırmızıya kadar. Bulunduğum odada o mor çiçeklerin içinden nenemin kokusu doldu.
Yıllar öncesi nenem ölende, onu kefenlerken son bir kez göreyim diye beni çağırdıklarında, çenesinden çözüp yastığın üzerinde unuttukları, oyalı yazmasını gizlice alıp koynuma saklamıştım. Şimdi onu yıllarca sakladığım kutusundan çıkarıp, naylonunun arasından Kokladım!.. Kokladım!.
Evet..!
Özlendiğinde uzanıp tutunamadığın bir teselli bulamadığında, insan bazı şeylerin değerini daha iyi anlıyor. Herkese tavsiye ediyorum. Bu günden sonra hatıranız olmayacağı için hatıralarıyla en yakın zamanda göç edecek bu son nesilden kalanlara çok iyi sahip çıkın.
Evi, arabası, dükkânı değil. Onun kokusunu taşıyacak şeylere sahip çıkın. Mesela, terli bir mintanını, gömleğini, ya da yazmasını, bir kazağını, goppiğini, beresini saklayın. Ölür, ölmez bütün her şeyini ona buna dağıtmayın, sandığında bir basma eteklik kumaşını, pazen enteriliğini, divitin gömlekliğini bırakın.. Hem de kokusu kaçmasın diye bir naylona koyup ağzını sıkı sıkı kapayarak.
O ateşin içinde yanan minderlerde bütün çocukluğumuzun, gençliğimizin yandığının farkında bile değiliz. Bir minderiniz varsa evinizde atanızdan kalmış içine sırınmış kundak örtünüzün, ilk çiçekli donunuzun olduğunu sakın unutmayın.
Faruk KÜÇÜKTAŞ 2024