prof-dr-hadi-sağlam-2

CENNET İLE CEHENNEM 

Kendim ettim, kendim buldum. Hani derler ya benim derdim bana yeter…! Bir dertte sen katma bülbül…!  

Gençler...! Düşününüz..! Düşünmek ve akletmek bir ibadettir.  Aklınıkullanmayanlar cehennemde yaşarlar bilesiniz. Geleceğimiz ve sermayemiz sizlersiniz. Dün İslam, sizlerin omuzlarında yükseldi,bugün de sizlerin omuzlarında yükselecektirSizlere dünden daha ağır miras bırakan bizler... sizlerden özür diliyoruz. Biliyorum ki bir bela tünelinde ağır imtihanla karşı karşıyasınız. Türkiye’mizin geleceği ve umudu sizlersiniz. Türkiye’mizi çağdaş uygarlık seviyesine taşıyacak olanlar da sizlersiniz.

Gençler...! Hevâ ve hevese dayalı zannî düzen kurmak yerine, ilmi ve aklîbilice dayalı devlet düzeni kurmalısınız. Aklî bilincinizi sürekli yenilemelisiniz. Kendinizi ve bilincinizi yenilemezseniz, hayatta yenileceğinizi bilmelisiniz. Gençler...! Toplumsal akletmenin (ehlisünnet yönteminin) önünü de açmalısınız. İnsan fıtratına uygun olarak, insanlığın problemleriniilim ve akıl konsepti üzerinden çözmeniz ancakmümkün olacaktır bilesiniz.

Gençler...! Bugün ki eserler, düşünceden daha sonra geldiğini bilmelisiniz. Bugün ki bütün maddi kültürler, düşüncenin ve tasarımın eserleridirler. Keza bugün teknolojiye sahip olanlar, gücü deellerine geçirdiler. Düşünceyi ve akletmeyi bloke etmiş toplumlar, bugünçaresizlik içinde kıvranmaktadırlar.

KPSS lisans sonuçları açıklandı! KPSS lisans sonuçları açıklandı!

Gücü ellerine geçiren devletler, sömürmek istedikleri toplumları, izledikleri sosyal siyasetle, bu ülkelerde, zorba yöneticiler ve vesayet rejimleri kurarak, baskı ve korkular yayarak, düşünceyi ve akletmeyigüya çeşitli değerleri kutsallaştırarak bloke etmişlerdir. Tarih boyunca bilinir ki köleleştirilmiş toplumlar, üretebileceği fazla bir şey yoktur. Ama bendeniz siz gençlerde güneşi görüyorum...! Güneş belki doğacak, belki de doğmayacak...!

Cennet ile cehennem, Hâbil ile Kâbil gibi iki kardeş olup birbiriyle yaşamaları adeta zorunludur. İnsanoğlu adeta cennet ile cehennemi bünyesinde barındırır. İnsanoğlu diler cenneti, dilerse de cehennemi satın alır. Cennette sende, cehennemde sende bilesiniz. İman, cennet, emniyet ve güven, cehennem, tehlike ve riziko, yani cennet ve cehennem bu kavramlara yüklenen anlamlarla şekillenir.

 Hani rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Biz seni övgü ile tesbih ederken ve senin kutsallığını dile getirip dururken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. Allah “Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim buyurdu. Öyle ki insanoğlu melek değildir. Hata eder, günah işler, kan döker, fesat çıkarır ve tövbe de eder.  

Onun hamuru kötülük ve iyilik suyuyla adeta yoğrulmuştur. İnsanoğlu melek değildir. Melek gibi görünmek belki daha da tehlikelidir. Öyle ki günah işlemekten kaçınmaktan çok tövbe edememekten korkmak gerekir. Demek ki insanoğlu yüzde elli rizikoyla yaşamaktadır. 

Sabahleyin evden çıktığınız zaman akşamleyin belki de evinize dönemeyebilirsiniz. Uçağa bindiğiniz zaman, kim bilir belki de inemeyebilirsiniz.  Öyle ki bu tehlikelerin bir kısmının gerçekleşip gerçekleşmeyeceği şüpheli olmakla birlikte, (hastalık, maluliyet, işsizlik ve kazalar vb) bir kısmının ise gerçekleşeceği şimdilik kesindir. (ihtiyarlık ve ölüm gibi.) 

Bu tehlikelerin bazısı bireyin iradesine bağlı iken, (evlenme, çocuk sahibi olma vb) bazısı bireyin iradesinden bağımsız (kaza, ölüm vb) olarak ortaya çıkmaktadır. Tehlike kavramı yakından tahlil edildiğinde insanın ya geçici ya da sürekli olarak gelir kaybı demektir. Yani klasik ifade ile cennet veya cehennemde yaşaması gibidir. 

İlk toplumlarda tehlike hem daha basitti, hem de ortaya çıkan tehlikeler önce geniş aile bireylerinin desteği ile paylaşılır sonra da akraba veya komşuluk ilişkilerine dayanan inanç ve kültür yapıları gereği ihtiyaç topluca giderilirdi. Bu tehlikelerle mücadele ya tehlikenin bizzat kendisiyle ya da tehlikenin sonuçlarıyla yapılırdı. 

Ferdin, toplumun ve devletin ezelden beri devam eden ve gittikçe gelişen mücâdelesi tehlikeleri yok etmeye, tehlikesiz bir dünya oluşturmaya yetmemiştir. İnsanoğlunun ferdi ve toplu mücâdelesine rağmen tehlikelerden kurtuluş olmadığını görmesi, aldığı her türlü tedbire rağmen tehlikelerin başına gelmeye devam etmesi, onun, tehlikenin sonuçlarıyla mücâdeleye başvurmasını zaruri kılmıştır. 

Bu mücâdele şekli de tarihte, birey, toplum veya devlet tarafından gerçekleştirilmiştir. Zaman içerisinde gittikçe yoğunlaşan bu mücâdele teknikleri "tehlike ve sonuçlarına karşı teminat sağlama" sorununu ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle tehlikelerden doğabilecek maddî ve mânevî zararlara maruz bireyler, kendi varlıklarını devam ettirme içgüdüsüne dayanan bir korunma iradesiyle, zaman içinde bir takım mücâdele yollarına başvurmuşlardır. Bu mücâdele teknikleri her rizikoya karşı değişebilir ise de, genellikle üç şekilde disipline edilmiştir. Bunlar "korunma", " yardım" ve "öngörme"dir.  Saygılarımla Prof. Dr Hadi SAĞLAM

Editör: Mehmet Yaşar Çiçek