İslami İlkelerde kurumsallaşma nedir?

İslami ilkelerin kurumsallaşması, İslam dininin anlaşılmasındaki en önemli noktalardan biridir. 

HZ. ÖMER DÖNEMİNDE KURUMSALLAŞMA

İslam kültür tarihinde özellikle Hz. Ömer dönemi,  İslam fıkhının inkişafı ve yürürlüğü konusunda onun yaptığı içtihatların önemi hiç kuşkusuz büyüktür. Hz. Ömer döneminde yeni ortaya çıkan problemler karşısında yaptığı içtihatlar,  günümüz İslam fıkhının anlaşılıp yorumlanmasında da bizlere katkı sağlayacaktır. Daha doğrusu Hz. Ömer dönemindeki fıkhi içtihatlar iyi anlaşılmadan İslam fıkhının anlaşılması oldukça güçtür. Çünkü Hz. Ömer dönemi pek çok açıdan olduğu gibi İslam fıkhı metodolojisinin gelişme süreci açısından da önemli bir merhale teşkil etmektedir.

Hz. Ömer döneminin en belirgin önemli vasfı, bireysellikten İslami değerlerin kurumsal müesseseler aracılığı ile yürütülmesi gelmektedir. Yani Hz. Ömer dönemi, İslami değerlerin kurumsallaşma zeminini oluşturmaktadır. İslami ilkelerin kurumsallaşması, İslam dininin anlaşılmasındaki en önemli noktalardan biridir.  Öyle ki kurumsallaşma konusunun iyi anlaşılamaması bilginler arasında ihtilaf edilen meselelerin başında gelmektedir. Naslardaki bu ilkesel prensiplerin kurumsallaşma sürecinin pek çok tartışmaları da beraberinde getirdiği görülmektedir.

Hz Ömer dönemi, kamu yönetim organlarının kuruluş ve işleyişi açısından bir örneklik teşkil etmektedir. Keza Hz. Ömer dönemi, İslam medeniyetinin karakteristik özelliklerini belirleyen metodolojik kurallar açısından da çok önemlidir. Bu dönemde İslam hukuk usulü kaideleri hem teorik hem de pratik olarak yürürlüğe konulmuştur. Öyle ki Hz. Ömer dönemi uygulamaları, usul ve füru kaidelerinin gelişim seyri incelendiğinde naslarda belirtilen esasların kapsamı, mükellef tutulma koşulları, pratikteki farklı uygulamaların fıkhi esası ve bu esaslardan bu fıkhi hükümlere ulaşmayı sağlayan fıkıh usulü kaidesinin dayanağı esas alınmıştır.

 Hz. Ömer döneminde, bireysel içtihatlar yerine daha çok toplumsal genel kabullerin esas alındığı görülür. Keza uzmanlar heyetinin içtihadına yönelik anlayışın kurumsallaştığı da görülür. Bu anlayışın hukuki dayanağı Kur’an’daki şûra ilkesidir. Bu anlayış daha da geliştirilerek icma kavramıyla kurumsallaşmıştır. Şûra kavramının mahiyetinden hareketle icma kavramının mahiyetine zemin hazırlanmıştır. Hiç kuşkusuz şûra daha çok yöneticilerin genellikle kamu görevini yürütürken istişarede bulunmayı gerekli kılan bir durumdur. Toplumun meşru örf ve âdeti olan genel kabullerinin detaylı bir şekilde ele alınmasını gerekli kılan bir yöntemdir.

 Hemen her konuyla ilgili uzmanların o konuyla ilgili görüş ve düşüncelerinin önemini ve bunun zorunluluğunu ifade eden şûra kurumu bir yönüyle de düşünce özgürlüğünün teoriden pratiğe aktarılmasını sağlayan zorunluluk mahiyetinde hayati bir kurumdur. Bu manada şûra İslam kültürünün temel esaslarından biridir. Hata nasları anlamak için en önemli ve en sağlıklı yoldur. Bazılarına göre icma, İslam hukukunun birincil kaynağı mahiyetindedir. Ancak naslara teeddüben üçüncü sıraya indirgenmiştir. Zira şûra ile icma, nasların anlaşılması üstün otorite olan bir dönemde vazgeçilmez bir esastır. İcma ile tahkimat kabilinden nasların emir ve yasaklarının korunması yanında içtihat alanındaki ortak görüş doğruyu yakalamak için daha isabetli durmaktadır. Şûra ayetine bakıldığında Müslümanların nasları anlama alanında hayat felsefesinin ortaya koyulduğu da görülmektedir. Şûra ile icma, ehl-i sünnet anlayışının temelini oluşturmaktadır.

Yaşama hakkı nedir? İyilikte ve takvada yardımlaşma nedir? Yaşama hakkı nedir? İyilikte ve takvada yardımlaşma nedir?

Naslara bakıldığında, kamu ile ilgili bir savaş, toplum için yasal düzenleme (emir veya nehiy) konularından tutun da namaz kılmak ve infakta bulunmak gibi pek çok alanda, danışarak karar vermek konusunda emir formatında bir anlatımla karşılaşıyoruz. Hiç kuşkusuz emir kavramının, kamu yaptırım gücü ile ilgili olduğu açıktır. Nitekim bu manada kamu yöneticisine de ulû’l-emir denilmektedir.

Kamu yönetimi ile ilgili konularda istişare edilmesinin öngörülmesi pek çok ayet ve hadislerde bulunmaktadır. Hz. Peygamber (sav) “istişare eden pişman olmaz”buyurmuşlardır. Hz. Peygamber (sav), kendisi de pek çok alanda istişare yapmışlardır. Sadece savaş gibi toplumu ilgilendiren konularda, ortak akla yer vermiş hemen her konuda istişare yapmayı öngörmüştür. Hatta ezan ve kamet gibi ibadet alanında bile vahiy destekli olmadan önce bunlar hakkında da istişarede bulunmuşlardır. Tüm bunlardan görüleceği üzere istişare, şûra Müslüman bireyin hayat felsefesini oluşturmaktadır.

Hz. Ömer dönemi on yılı aşkın bir dönemi kapsamaktadır. Bu dönemin uygulamalar ve İslami değerler sistemindeki esasların özel bir öneme sahip olduğu görülür. Özellikle Hz. Ömer dönemi ve bu dönemin fıkhi çalışmaları pek çok problemin çözümünde temel alınmış ve referans haline dönüşmüştür. Hz. Ömer döneminin en bariz özelliği sayılabilecek şûra içtihadı olarak da bilinen içtihat yönteminin kurumsallaşmasıdır. Bu bağlamda icma kavramının güncelleştirilememesinden kaynaklanan ciddi problemlerle de karşı karşıya kalınmıştır.

Nitekim bu bağlamda Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasa Mahkemesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Yargıtay, Danıştay ve Diyanet İşleri Başkanlığı vb gibi pek çok kurum ve kuruluşlardaki ortak ve çoğunluk kararların durumları önem arz etmektedir. Hiç kuşkusuz bu yorumların gelişmemesine neden olan pek çok meselede olduğu gibi icma kavramına yapılan klasik dönem tanımları da etkili olmuştur. Bu tanım efradını cami ağyarını mani bir tanım gibi durmamaktadır. Müslüman toplumların acilen icma kavramının mahiyetini belirleyip alanında uzman ekiplerden oluşan ortak aklın işletilerek daha doğruyu yakalama ve birey ve toplumların problemlerini çözüme kavuşturmalıdırlar. Yoksa her alanda bilgi dağıtanın hiçbir alanda söz sahibi olamayacağı açıktır.

Hz. Ömer döneminde hukuki ve siyasi işlerin şûra ile yapılması bizlere hiç kuşkusuz ışık tutacaktır. Günümüzdeki pek çok problemlerin kaynağına bakıldığında genellikle hukukî ve siyasi olduğu görülecektir. Klasik dönemde şûraiçtihadının kurumsallaşması, toplumsal hayatı ilgilendiren her konuda karar almadan önce şûra ve istişare kültürünün hâkim kılınması nasların kapsamından çıkarılan bir uygulamadır. Anayasal mahiyetli üst norm niteliğindeki şûra emri, adalet emri, emaneti ehline verme emri, sözünde durma ve akitlere riayet gibi pek çok ilkesel emrin varlığı bilinmektedir.

Hz. Ömer’de hiç kuşkusuz, gerek Hz. Peygamber, gerekse Hz. Ebu Bekir dönemindeki tüm bu anayasal emirler doğrultusunda ve özellikle şûra içtihadı uygulamalarını devam ettirmişlerdir. İşte bu amaçla İslam kültür tarihinde önemli yeri olan Hz. Ömer döneminin bu alandaki fıkıh içtihatlarına yer verilmesi önem arz eder. Hz. Ömer döneminin bu içtihatları bilinmeden İslam fıkhının anlaşılması zor olacağa benziyor. İşte bu maksatla Hz. Ömer’in fıkhi içtihatlarının yeni bir yorumla ele alınmasının, bilime katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Saygılarımla. Prof. Dr. Hadi Sağlam

Editör: Mehmet Yaşar Çiçek