Kur’an-ı nasıl anlamalıyız? Tevil nedir?

Kur'ân'ı anlama noktasında, güncel sorunlar ve problemleri çözüm üretmek için kullanılan usul yöntemlerinden biri de te’vildir

KUR’ÂN VE TE’VİL (YORUM BİLİM TEKNİĞİ)

Kur'ân'ı anlama noktasında, Müslümanlar arasında ciddi problemlerimiz bulunmaktadır. Öyle ki Müslümanların birbirlerinden ayrılışının odak noktasını, Kur'ân'ı anlama noktasında yatmakta olduğu anlaşılmaktadır. Bu problemlere, ışık tutmak maksadıyla bir analiz yapmak istiyorum.

Bilindiği gibi fıkhî problemlere çözüm üretmede kullanılan usul yöntemlerinden biri de te’vildir. Te’vil kelimesi, Kur’ân’î bir kavram olup, O’nun i’câzındandır. Te’vil, İlk dönemlerden itibaren Kur’an ayetlerinin doğru anlaşılmasına ve uygulamadaki problemlerin çözülmesine katkı sağlamıştır. Çağın şartlarına ve problemlerine göre yapılmış te’villerin, günümüz şartlarına uygun bir şekilde güncelleştirilmesi de bir ihtiyaçtır.

 İslâm kültür mirasının birçok yönüyle değerlendirilmeye tabi tutulduğu günümüzde, bu bağlamda fıkıh mirasımızdaki bazı içtihat ve görüşlerin tartışmaya açılması da doğaldır. Özellikle de örf ve maslahata dayalı olarak nâzil veya vârid olan hükümler, değişen şartlara bağlı olarak değişen örf ve maslahatlar olgulara göre yeniden te’vil edilebilmelidir.

 Bu bağlamda te’vil, sosyal gelişme ve değişmeler karşısında nasların illetlerinin ve maksatlarının yeniden sorgulanması, bu nasların yeniden asra uyarlanması faaliyeti olarak da görülebilir. Kur’ân ayetlerinin inmeye başladığı andan itibaren tüm insanlığı “akıl yürütme yanında, düşünme, tefekkür, tezekkür, okuma, öğrenme, öğretme, araştırma, inceleme, bilgi üretme” gibi aklın bütün potansiyellerini kullanmaya ve harekete geçirmeye davet etmiştir.

Bilindiği gibi naslardaki hükümler, Şârî’in hitabıdır. Usulcüler, bütün şer’î hükümlerin nassen veya delâleten Kur’ân’da bulunduğunu kabul etmişler ve bunu çeşitli şekillerde yorumlamışlardır. Bütün şer’î hükümler, ya “lafız” ya “mefhum” ya da bu ikisine yüklenilen “anlam” olarak, Kitap ve Sünnet’te bulunmakta olduğu ileri sürülmektedir.

Ramazandan sonra ne yapmalı? İnanç dünyamızı nasıl inşa edebiliriz? Ramazandan sonra ne yapmalı? İnanç dünyamızı nasıl inşa edebiliriz?

Te’vil, Kur’an ayetlerini anlama faaliyeti olup bu “anlama” ile kastedilenin ne manaya geldiği, bu anlama işinin ne üzerinde gerçekleştiği, kim tarafından ve nasıl icrâ edildiğini tanımlamak anlaşıldığı kadar kolay bir iş değildir. Nasları “anlama” faaliyeti, klasik terminolojideki “fıkıh, beyân, bürhân, irfân, ilim, marifet, tefsir, ictihad, re’y ve te’vil” gibi kavramlardan biri için mi kullanılmış yoksa bu kavramların birbirlerinden farkı var mıdır?

Öte yandan te’vil, nasları aklî ve/veya naklî delillerle maksadına uygun yapılan bir anlama faaliyetidir. Ancak lafzın manaya delaleti ile hükme delaletinin aynı şeyler olup olmadığı klasik teoride yeterince açık değildir. Lafzın manaya delaleti ile hükme delaletini ayrı ayrı ele alan ve manaya delaleti, hükme ulaşmanın bir ön aşaması sayan usulcüler olduğu gibi, ikisi arasında ayırım gözetmeyenler de bulunmaktadır.

Te’vil yöntemi, nasların, son zamanlarda üzerinde sıkça çalışmalar yapılan ve İslâm hukukuna dinamizm sağlayan maksadına uygun bir yorum faaliyeti midir? Bu faaliyet bir yönüyle “içtihat”, bir yönüyle de nasların doğru anlaşılması için gerekli ve zorunlu bir “re’y” midir?

Asıl manada te’vil, Kur’an ayetlerini anlamada bu hususta gösterilen bir çabadır. Bu gösterilen çaba ve gayretin hangi sözle ifade edildiğinden ziyade, bu gayretin özü itibariyle dinî bir içerik ihtiva eden temel dayanak ve kanıtlarıyla, Kur’ân’ın istediği bir geleneğin yansıması olarak te’vil anlayışı ve metodolojisi, esasında bireyi/özneyi lafızların ve metnin zâhirdeki algılanışından kurtararak ona bir “özgünlük” tanımak, “kendi olabilme” becerisini sağlayarak zihinsel çaba ve tasavvuru ifade etmektedir.

Bu haliyle te’vil ilmi, belli bir noktada durağanlaşan, statik, dogmatik ve kutsallaştırılmış bir paradigmayı değil, tam aksine, zihinsel açılımları ve gelişim sürecini, düşünsel ilerleme ve dinamizmi, mantıksal sezgi süzgecini, muktezaî hali, sosyal düşünce ve bağlamı, zihinsel çıkarımları, varlığın gerçekliği, mahiyeti, gerçekçiliğini, değişen örf ve maslahatları keşfetme hatta hayatın ve nassın ilk ve asli anlamına doğru her zaman devam eden bir yolculuğun bizzat kendisini ifade etmektedir.

Te’vilin, birçok manaya geldiği muhtemel Kur’an ayetlerinin asıl maksadının naklî ve aklî özel bir delille yahut bilimsel verilerle yönlendirilmesi olayı olduğu, aynı zamanda insan fıtratına uygun bireysel ve toplumsal siyasetin bir aracı olarak görülmesi gerektiği de vurgulanır. Bu bağlamda her ne kadar te’vil, tefsir, içtihat ve re’y kavramları birbirlerine yakın gibi durmakta iseler de birbirinden ayrıldıkları noktalar da bulunmaktadır.

İslâm fıkıh usulünün kendi içsel dinamiklerinden hareketle varlık bulmuş olan "te'vil metodolojisi", fakîhlere nasları anlama ve yorumlama konusunda bir açılım ve kolaylık sağlamıştır. Hiç şüphesiz âlimlerin geliştirmiş oldukları bu "te'vil metodolojisi", İslâm dininin Kur’an ayetlerinin, doğru anlaşılmasında büyük önem arz etmektedir.

Öyle ki, "te'vil metodolojisi", mezhep ekollerine de bir kısım görüş ve yaklaşımlarını temellendirme ve gerekçelendirme konusunda çok önemli fırsatlar ve imkânlar sağlamıştır. Bu yöntem, ilk dönemle sınırlı kalmamış, bugün dahi pek çok nassın yeniden yorumlanmasına imkân vermiştir.

Şimdi ise te'vilin, Kur’an ayetlerinin doğru "anlama ve yorumlamada" İslâm hukukuna uygun, yürürlük kazandıran en önemli metotlardan biri olduğu da kuşkusuzdur. Zira Kur’an ayetlerinin, hem görünen hem de batini manalarının olduğu gerçeğinden hareketle hüküm bildiren "zâhirî manaları" yanında, "hikmet içeren bâtınî" durumlarının da bulunduğu kabul edilir.

 Bu nasların i'câzının bir gereğidir. Esasen sosyal gelişmeler karşısında günümüzde de aklî veya naklî delil sebebiyle, nassın zâhirî manasının anlaşılmasını men eden bu te'vil yönteminden hüküm çıkarmada pek çok alanda istifade edilebilir.

İslâm hukuk metodolojisindeki te'vilin, İslâm hukukuna kazandırdığı dinamizm/yürürlük yanında, hayatın ve nasların ilk anlamlarına/maksatlarına döndürülmesindeki gayretlere, müspet bilimin verilerinin pratiğe uyarlanması ile hukuk bilimine katkılarına tekraren yer vermemiz gerekmektedir. Saygılarımla.

Editör: Mehmet Yaşar Çiçek