MEVLİD KANDİLİ MUHASEBESİ
On dört asır evvel, yine bir böyle geceydi,
Kumdan, ayın on dördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lâkin, o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler;
Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi!
Nerden görecekler? Göremezlerdi tabî’î:
Bir kerre, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi;
Bir kerre de, ma’mûre-i dünyâ, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevzâ bütün âfâkına sarmıştı zemînin,
Salgındı, bugün Şark’ı yıkan, tefrika derdi.
Sanki bugünleri anlatıyor Milli Şairimiz Mehmet Akif.
Değişen bir şey yok ‘tek dişi kalmış canavar’ cenahında.
Yine küçük balıkları yutmak adına büyük balıkların entrikaları ve ayak oyunları.
Yine dünyanın dört bir yanında kan ve gözyaşı.
‘Öz yurdunda garip, öz vatanında parya’ durumuna düşürülmüş mazlumlar.
Üstadın, “Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul; Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.” diye ifade ettiği haksızlık ve insafsızlığın ayyuka çıktığı zamanlar.
Vatanında huzursuz edilip huzura doğru yelken açarken Aylan bebek misali yaşanan dramlar.
Kim demiş Kerbela geçti gitti diye; Kerbela bitmedi, Yezidler kıtalar dolaşıyor.
Ama insanlık yeniden Muhammedî öğretinin dirilişine hasret bekleşiyor.
Yezidler, Ebu Cehiller elbet olacak ama karşılarına dikilecek Muhammedîler, Hüseynîler nerede?
“Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!” diyecek yiğitler nereye gittiler?
Yoksa, Allah resulünün ümmeti için çok korktuğu “vehn” hastalığı mı zuhur etti?
Efendimiz daha hayattayken sormuştu merakından sahabi: “Vehn nedir ya Rasullah?”
Buyurdu ki: “Vehn, dünyayı (gereğinden fazla) sevmek ve ölümü kötü/çirkin görmektir.”
Ümmetinin başına gelecekleri önceden gören Allah Resulü tehlikeleri gösterip önlem almalarını isteyecek ve onları uyaracaktı:
“Harici düşmanlar sizi bertaraf etmek için aralarında birleşip entrikalar çevirecekler. Lakin bu esnada sizin nüfusunuz kalabalık olsa da nüfuzunuz (gücünüz) zayıf olacak. Adeta selin önündeki çerçöp mesabesinde olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın gönlünden sizden korkma hissini soyup alacak.”
Şairin dediği gibi, "Burası dünya! Ne çok kıymetlendirdik, oysa bir tarla idi. Ekip biçip gidecektik."
Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibaretti. Gerçek hayat ise ahiret yurdu idi. Keşke künhüne vakıf olabilseydik. (Ankebut-64)
Bize kalmayacak dünya için bize kalacak günahlar biriktirdik.
“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz; nasıl ölürseniz öyle diriltilirsiniz” gerçeğini unutup hiç ölmeyecek gibi yaşamayı tercih ettik.
Evet, bugün alemlere rahmet olarak gönderilen En Sevgilinin doğum günü.
Ona nasıl bir hediye vermek isterdiniz?
Daha doğrusu O, ümmetinin bu perişan halini görünce ne düşünürdü acaba?
“Konsun yine pervazlara güvercinler; “Hu hu” lara karışsın aminler. Mübarek akşamdır; Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler.” diyor şair eyvallah.
Geleneksel kutlamalarla geçiştirmeyelim bu mübarek geceyi derim.
Yine O’nun en büyük sünneti olan tefekküre yönelelim ve soralım kendimize. Sorgulayalım geldiğimiz anda hayatımızı ve yaşananları;
“Biz nerede yanlış yaptık?”
“Birilerinin bize hız ve haz çağını yaşattığı şu dönemde bu gidişat nereye?”
“Gemisini kurtaran kaptan yerine hep birlikte sahil-i selamete nasıl çıkarız?”
“Kendim için arzu ettiğimi başkaları için de arzu edebiliyor muyum?”
“Allah’ın asla affetmeyeceği kul hakkı noktasında hassasiyetim yerinde mi?”
“Yaratılmışı Yaratandan ötürü sevip eşyaya ve tabiata emanet bilinciyle yaklaşabiliyor muyum?”
“Ne oldum yerine ne olacağım! Diyebiliyor muyum?”
“Alnımızın çatına yazılmış ölüm gerçeğine hazır mıyım? Yüzümün akıyla hesap verebilecek miyim?”
Unutmayalım ki biz bu gidişatımızı değiştirmedikçe Allah da hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir. (Ra’d-11)
Gelin bu kutlu doğumda niyet edelim ve en büyük hediyeyi yine onun istediği şekliyle verelim: “Allah’a iman ettim de sonra da dosdoğru ol!”
26.09.2023 İHSAN ÜNLÜ