PRATİĞİMİZE ÇARE OLAMAYAN İLKELER ÖLÜ İLKELERDİR.
Müslümanlar imanın şartları olarak bilinen altı şartın ne anlama geldiğini, dün bu şartların ne ifade ettiğini, bugün bu şartların ne anlama geldiği konusunda klasik söylemlerle kendilerini avutmaktadırlar. Genel ilkelerimiz dejenere olmuşsa dertlerimize çare olamayacaktır. İlkelerine isyan eden bir millet asla felah bulamayacaktır. Bugün de dün olduğu gibi her şeyden önce dönemin şartlarına göre, ilkelerimizi belirleyip o ilkelere iman edilmesi esas olmalıdır. Bu ilkelerin belirlenmesinde ehlisünnet yöntemini araç olarak kullanılması gerekirken; ehlisünnet kavramı da makas değişimine ve kavram kargaşasına sokularak çok farklı alanlarda araç olarak kullandılar.
Peygamberimiz dönemlerinde nasıl hareket etmişse; günümüzde de öyle hareket etmek zorundayız. Önce ilkeleri belirleyip o ilkelere iman etmeliyiz. Müslümanların bugün inanmış olduğu ilkelerden ne anladıklarını, bu ilkelerin pratik hayatlarına ne gibi istikamet verdiğini çoktan kaybettiler. Bu ilkeleri biz pratiğe yansıtamadığımız sürece din adına bir bataklıktan diğer bataklığa sürükleneceğiz. Bunu da din önderleri denen kişilerin hipermetrop ve astigmat bir bakış açılarının lafızcı ve parçacı yaklaşımları neden olmaktadır. Bugün bizler, özde değil sözde duygusallık ve hamasetle kendimizi tatmin etmeye çalışıyoruz.
Yine de bugün belki vahyin hakikat güneşi Filistin’de doğacağını umuyorum. Belki de Filistin haysiyetin ve hakikatin tekrar indiği yer olacaktır. Bugün Filistin halkı bu hakikatin doğuş sancılarını mı yaşıyor bilemiyorum. Belki de tevhidin kudret vaktinin yaklaştığını düşünmek istiyorum. Hakkın ve mülkün sahibine hasbi ilticaların sedasını adeta duyar gibiyim. Belki de hakkın hakikatiyle karşılaşan, gerçek İslam’a yönelen bir toplumla, bu beldenin cennet bahçesi olacağına inanıyorum.
Bugünün dünyasında güç ve kuvvetin bir fazilet olması gerekirken; güç ve kuvvetin sorumluluğu ve mesuliyeti daha da artırması beklenirken; ne ruhen ne de fiziken özgürlüğü değil tahakkümü ve istibdadı layık gördüler. Adeta insanın beden ve ruh özgürlüğüne silah çekilmiş, cehennem vadisi kurulmuş, hakikate savaş açılmıştır. Tarihte Allah'a savaş açan toplumların akıbeti ortadadır. Bunların üzerine lanet yağmurları, ebabil kuşları, hakikatin çocuklarının beddualarına icabetle cehennem diyarının, örgütlü kötülük beldesine yağmasını bekliyorum. Desene bugün Filistin dışında Müslümanlar işgal altında esirdirler.
Artık bugün Kuran’ın ve dinin tefsirine ihtiyaç bile kalmamıştır. O'nun kitabı zaten herkesin anlayabileceği kadar açıktır. Her aklın anlayabileceği kadar beliğ ve mucizevî bir kelamdır. Örtük ve kapalı olanın insan kitabı olduğu anlaşılmaktadır. Desene tefsir edilmesi gereken kitap, insan kitabı olsa gerektir. Keşfedilmesi gereken sadece dünya değil, insan dünyasının daha da önemli olduğu anlaşılmaktadır. İnsan kitabı okunması ve tefsir edilmesi gereken; öncelikli bir kitap olduğuna inanıyorum. Tefsircilerin tefsir yapmalarına artık gerek de kalmamıştır. Tefsirciler artık insanı tefsir etmeye yönelmelidirler.
Tarihten günümüze kimliğini kaybeden toplumların felaketi hep acı olmuştur. Bizim asli kimliğimiz, Müslüman kimliğidir. Kimliklerimizi diğer kimlikler gibi alt kimlikler yaptılar. Alt kimlikler üreterek bizleri perişan ettiler. Bizleri birbirimize düşürdüler. Şeytani izahlar geliştirerek, bu kimlikleri masum gösterdiler. Kimliğinizi kaybederseniz, her şeyinizi kaybedersiniz bilesiniz. Başka düşman aramaya gerek de kalmayacaktır. Ölümden korkmayan bir toplumun cenneti hazırdır. Gazze halkının özgürlük ve medeniyet için cennete girerken; selam sedalarını duyar gibiyim. Alt kimliklere sapmış, yitik kardeşlerin akıllarını başlarına almasını diliyorum. Yol yakınken bu çıkmaz yoldan vahyin sesine kulak vermelerini diliyorum.
Hakikatin bir kuvveti vardır. Hakikat kuvvetinin önüne hiç bir güç geçemez. Bugün gece ile gündüz gibi adeta İsrail ile Filistin diye iki topluluk bulunmaktadır. Biri kötülük mitolojisi, lanetlenmiş ve insanlık katili olarak tarihte anılacaktır. Adeta biri hakkın, biri de gücün temsilcileri gibidir. Bu savaş, Allah’a savaş ilan edenlerle, Allah’a kulluk yapmak isteyenlerin savaşı haline dönüşmüştür. Tarihte Allaha savaş açanların, akıbetleri hiç hayır olmamıştır. Geçici kazançlar elde etseler de hikmetleri daha sonra görülmüş ve pişmanlıkları nesillerine de hiç fayda vermemiştir. Tarihte insanlığı en çok kızdıran olay, güçlü olanın yaptığı haksızlıktır bilesiniz. Desene kibir ruhun derisidir. Saygılarımla. Prof Dr Hadi Sağlam