Özgürlük nedir? Bireycilik nedir?

İnsanlığın kurtuluş reçetesi nedir? İnsanlığın kurtuluş reçetesi nedir?

Allah insanı amaç olarak yaratmıştır. İnsanı da merkeze koymuştur. İnsanı, kendisine kul yapmakla dünya ve ahiret mutluluğunu yakalamayı hedeflemiştir.

Kitabı da bu mutluluğun hidayet aracı olarak göndermiştir. Desene Allah insanı birey olarak amaç konumuna yükseltmiştir. Öyle ki Allah insana özgürlük ve bireycilik olarak iki emanet yüklemiştir. Bu kutsal emanetleri yüklenecek başka varlık da çıkmamıştır.

Böylece insan, sorumluluk aldığı için, yeryüzünde amaç konumuna yükseltilmiştir. Bireyci ve özgürlükçü bir zihniyetle İslam’ın yorumlanmamasından, toplumsal hayatta boşluk doğacaktır. Bu boşluğu da cemaatçi yapılanmalar dolduracaktır. Onların bu kabile ve aşiretçi zihniyeleri, hüküm ancak Allah’ın diyerek, cemaatçilik idealizmi yapacaklardır.

Desene devlet felsefemizde ciddi tahribatlar yaptılar. Devleti kabul etmemekle tevhidi de bozdular. Kendi ideolojileri doğrultusunda, devlet kurmaya yöneldiler. Devletin kurumlarını da çökerttiler. İktisadi barajlar kurulmasının önüne de geçtiler. Devlet felsefesine virüs soktular. Müntesiplerini de bir bataklıktan bir bataklığa sürüklediler. Bütün sorun siyasal / ideolojik bir devlet kurma özlemleridir. Tarihten günümüze, kâmil (adil / hakça / laik)  bir devlet düzeni arzulayanlar ile nâkıs ideolojik bir devlet düzeni arzulayanlar arasında hâlâ bu savaş devam etmektedir. Bir ormana bakmadılar ki, ormanın gülü de vardır dikeni de. Desene güle bir baykuş konmuş buralardan git bülbül der gibiyiz. Özgürlük, İslam dininin asli ilkesidir. Bu ilkenin ihlali, zülümdür. Cennet ve cehennemi bir tür inkârdır. Gerçeği örten gece gibi kâfirliktir.  Özgürlüğe karşı çıkmak sevgi düzenine ve fıtrata sıkılan bir kurşundur. Yazıktır, günahtır.

Tarihte düşünce dünyamızın öncüleri, tartışmalarındaki ilkeleri, hoşgörü, "müçtehit hata edebilir, isabette edebilir", bu da Mecellede "içtihat, içtihadı nakz etmez" şeklinde kodifiye etmişlerdir. Öyle ki Kur'an, bilime, tecrübeye, örf ve âdete, ibret almaya, aklı kullanmaya oldukça fazla vurgu yapmıştır. Oysaki fıkıh âlimlerinin ürettiği yorumlar, sübjektiftir. Bir anlama ve sonuca varma ameliyesidir. Bu anlama faaliyetinin aklî dinamolar, ortak akıl faaliyetine "sûra prensibi" denmiştir.

Daha sonra 'şûra' yerini 'ulul emir','birey' yerini 'cemaatlaşma'ya terk etmiştir. Hayatimizin bütünü önceden ilahi buyruk tarafından mutlak olarak belirtilmişse, birey müminin hayatta tercih hakki yoktur. Kulluğu ön plana çıkaran bir din olan İslam’ın amacı, bireysel tercihler alanını yok sayarak, bireyi önceden belirlenen alana tutsak yapmaksa o halde içtihadın anlamı nedir?

İçtihat, İslam’ın farz emirlerinden biridir. Bunun için ilk dönemlerden itibaren kıyas, istihsan ve istislah ( bugün içtihat, yönetmelik, yönerge) yöntemleri kullanılmıştır. Bu içtihadın sınırını Kitap mı yoksa hayat mı belirleyecektir. Bilginler arasında bu hep tartışılmıştır. İçtihadın asıl amacı hayatımızı kolaylaştırmak, problemleri çözmektir.

 Keza içtihat, kitap ile hayat arasında bağ kurmaktır. Naslarda her biriniz "hayırda yarışınız" emri gereği gerek bilim, gerekse ekonomik rekabet ortamına vurgu yapılmıştır. Ancak içtihatta, özgür ortamın yokluğu, içtihat kapısının kapandığı imajının yaygınlaşması, hayatın her alanını düzenleyen fıkıh külliyatının varlığı, cemaatin bizim adımıza düşünüp karar alması gibi algıların içtihadı iradeye set çeken durumlardır. Saygılarımla. Prof Dr Hadi Sağlam

Editör: Mehmet Yaşar Çiçek