Hastalığın teşhisi doğru yapamazsak çare de bulamayız. Sınıflı ve imtiyazlı insan üreten toplumlar, kendi elleriyle kendilerini felakete sürüklemişlerdir. Bu yola sokulan toplumların felaketi, geleceklerini ve ahiretlerini kaybedecek oluşlarıdır. Aslında bu temel ayrım, birlikte yaşam projesine karşı, bir isyan ve makas değişimidir. Bu adeta trenin makas değişimi gibi vahiy projesine karşı bir isyan olup yeryüzünü fesada vermek kadar tehlikeli olmuştur. Bu sınıflı toplum oluşturma projesi, tevhide isyan hareketinin sinsi tuzağıdır. Sosyal hayata fitne sokulmasıdır. Adeta Müslüman toplumların idaresine (Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan bomba gibi)İslam’ın birlikte yaşam projesine atom bombası tesiri yapmıştır. Adeta tevhidi ruha silah sıkılmıştır. Böylece günümüzde Müslümanlar, dünya nimetleriyle kendi aralarında bile farkındalıklar yaratmışlardır. Adeta makam ve zenginlik hiyerarşisi gibisınıflı toplum üreterek başlarına bela açmışlar, geleceklerini de tehlikeye atmışlardır.
Böylece saflarımızın arasına girdiler, Cami’deki saf düzenimizi bozdular. Vahyin Cami’deki saf düzeni projesi, sosyal hayattaki saf düzeni projesi olmalıdır. Yoksa birey ve toplumlar ne mutluluğu ne de tevhidi yakalayamayacaklardır. Biri ağlarken diğeri gülecektir. Dünyada cehennemi yaşayacaklardır. Müslümanların bu tür idari ve sosyal yapılanmalara geçmeleri, vahiy projesine bir isyan hareketi olduğunu hiç düşünmediler. En kıdemli Müslüman (işi ne olursa olsun) işini en güzel yapan Müslümandır. Üstünlük ancak ve ancak Allah (kamu) hakkına ve insan (kul) hakkına riayet edenindir. Kimsenin kimseden üstünlüğü yoktur. Vahyin yeryüzüne önerdiği sosyal projeye isyanın sonuçlarını ağır olarak ödüyoruz. Sonuçtabugün Müslümanlar, maddeyi ve gücü üstün tutup hiyerarşik bir düzen kurup adeta gücü parada görüp şirk koştular. Oysa tevhit, sınıfsız bir toplum mücadelesiydi. Öyle ki Câmi düzeni olan saf düzenini bozdular, farkında olmadan adeta dikey hiyerarşik putlar edindiler. Böylece nefislerini tatmin ettiler, vahiy projesine isyan ettiler ve iki yakaları da bir araya gelmedi. Sonuçta tarih boyunca kurda kuşa yem oldular. Asli gayelerini unutup sosyal ve idari hayata kapitali ve nefsi hâkim kılarak kapitalizmin defterine borç yazdılar.
Farkında olmadan para, zenginlik, sermaye, makam, mevki gibi canlı ve cansız putlar edindiler. Bu durum, dünyadaki siyasi tağutların ve Firavunî düzenlerin işine de gelmiştir. Bu hiyerarşik yapıyı güçlü tutarak iktidarlarını sürdürme mücadelesi vermişlerdir. Bu iktidarlar, kendi iktidarlarını devam ettirebilmek için iktisadi tağutların, Karunî yapılanmalarına imtiyazlar tanımışlardır.
Bugün ne yazık ki dünyadaki sermaye gelir getiren bir değer / araç haline gelmiş, emeğin ve üretimin önemi kalmamıştır. Dünyada global bir sömürü düzeni kurmuşlardır. Bu düzenler ancak ve ancak mazlum ve mağdurların harekete geçmesiyle oynatılabilir, zincirler kırılabilir. İslam toplumları bunlara karşı Hz. İbrahim gibi kalkan kuşanmak, Hz. Musa gibi asasını kaldırmak, Hz. Muhammed gibi zalime ve şirke dur demek zorundadırlar. Bu onların asli görevidir. Kurtuluş reçetesidir. Bu köleliğe, ya devam edecekler ya da köleliğe isyan edip geleceklerini kendi iradeleriyle kuracaklardır.
Öte yandan sınıfsal toplum düzeni kuranlar, bu hiyerarşiden yararlanarak sömürü düzenlerini sürdürebilmeleri için kişiliğini yetirmiş fasulye tipi omurgasız bireylere ve devlet başkanlarına ihtiyaç duymuşlardır. Onları iş başına getirdiler, istediklerini de onlara yaptırmışlardır. Tarihte tüm Peygamberler, mustazaflarla birlikte bu müstekbirlere karşı mücadele vermişlerdir. Bugün siyasi tağutlar, istibdatla, iktisadi tağutlar, istismarla, dini tağutlar istihmarla görev almışlardır. Bugün bu fravuni dünya düzenleri hemen hepsi, hamanlar ile adaletin belini bükmüş, kollarına kelepçe takmışlardır. Karunlar insanların cebini boşaltmış, köle yapmışlardır. Dini alet eden bazı Belâmlarla insanlara nasihat ettirip sabret bunlar Allah’tan dedirtmişlerdir.
Ey muztazaflar, safları sık tutun. Son kale Türkiye’dir. Diriliş de Türkiye’den olacaktır. Bu düzenler, içtin ve dıştan Türkiye’ye adeta sinsi savaş açmış, mazlum ve mağdurların harekete geçmesiyle oynatılabilir, zincirler kırılabilir. Unutmayın toplumların mutluluğu adalettir. Bugün tüm Dünya’da adaletsiz despot yönetimler hâkimdir. İnsanlığa ve adalete giden yolda Türkiye Cumhuriyeti ve Devletinin arkasında safları sıklaştırın. Amman ha Siyonizm’in ve Batı dünyasının Türkiye’ye karşıoynadıklarıoyunları görelim. Son kalemiz istilaya uğramadan olduğunuz yerden okçular tepesi gibi sabit kalalım. Her yasal hak, helal olamaz bilesiniz. Ancak helal olan yasal olana dönüştürülebilir. Bir medeniyetin sevgi ve nefis terbiyesi dumura uğradığında, manevi heyecanını yitirdiğinde, onu hiçbir ordu müdafaa edemez. Mahkemede davayı kazanmaktan ziyadeönemli olan tarafların karşılıklı helalleşmesidir. Kadim değerlerimizle rabıtası kesilen özgürlüklerin, şerden yana akışını önlemenin yollarınıhep birlikte bulmak zorundayız. Yasaların tanıdığı haklardan, insanlık veya Allah adına feragat edenin garipsendiği bir dünyadayaşıyoruz. Desene yeni bir adil düzen kurmak zorundayız. Adil ve hakça idari, iktisadi ve sosyal bir dünya düzeni kurmak zorundayız. EVET, belki tüm mustazafların güneşi böyle doğacaktır. İnsanlığın kurtuluşu böyle sağlanacaktır. EVET, bu son şansımızdır.
Ey TÜRK MİLLETİNİN ASİL EVLATLARI! EY MÜSLÜMANLAR… Unutmayın ki dinin üzerine bina kılındığı hakikat, ADALETTİR. İman dahi adalet temeli üzerinde yeşerir. Bugün aşk kalesinde olduğu yerde duran, hidayet bayrağını tutan, adalet ve eşitlik terazisi kuran, barış ve güvenliğe koşan, haksızlık, zülüm ve sömürüye dur diyen gönüllere ve devletlere selam olsun. Türkiye’mizin2.yüzılın’da toplumsal barışı sağlamak için beyaz bir sayfa açmanın zamanı da gelmiştir.Nakıs devlet anlayışından kâmil devlet anlayışına geçme zamanı da gelmiştir. Türk devletleri birliğinin kurulma zamanı da gelmiştir. İKİNCİ YÜZYILTÜRKİYE ÖNDERLİĞİNDE TÜRKİYE YÜZYILI OLSUN... Sosyal barışı kuramayan toplumlar, geleceklerine güvenle bakamazlar. Birlikten güç doğar. Önce içte birlik sağlanmalı sonra Türk Toplumları Birliği kurulmalıdır… Yoksa bir sabah ki olmayacak....! Saygılarımla.
Prof Dr Hadi Sağlam