Sosyal adalet nedir? Hak ve hukuk mücadelesi nasıl yapılır?
Öncelikle düşmanlarımızı tanımalıyız. Bu düşmanlarımıza karşı ortak mücadele yöntemleri geliştirmeliyiz. Tarihten günümüze tevhit olmamızı sarsacak her türlü cehalet ve fakirlik birer tehlike kabul edilmiştir.
KURTULUŞ REÇETEMİZİN İLAÇLARI
Ramazan boyunca temel inanç ilkelerimizi ayrıntılı olarak yazmaya çalıştım. Bu ilkelerde birleşemediğimiz sürece, hiçbir kimsenin bize güvenmeyeceği, inanmayacağı ve kuşkuyla bakacağı da açıktır. Belki de yaptığımız mücadelelerimizde boşuna yorulacağız. Zira öngörüsüz ve yöntemsiz bir mücadele yaptığımızdan, bir sonuçta elde edemeyeceğiz. Bunun için vahyin yeryüzünde inşa etmek istediği projelere dikkat etmeliyiz. Peygamberimizin uyguladığı sosyal siyaseti esas almalıyız. Aksi takdirde bizleri dinleyenleri ve inananları, bir bataklıktan başka bir bataklığa sürüklemiş olacağız bilesiniz.
Öncelikle düşmanlarımızı tanımalıyız. Bu düşmanlarımıza karşı ortak mücadele yöntemleri geliştirmeliyiz. Tarihten günümüze tevhit olmamızı sarsacak her türlü cehalet ve fakirlik birer tehlike kabul edilmiştir. Desene insanlık tarihinde sosyal barışımızı tehdit eden en önemli düşman, cehalet tehlikesidir. Bunun için cehaletle mücadele insanoğlunun önceliği olmuştur.
Keza sosyal barışı tehdit eden en önemli düşman, içimizdeki şeytani arzulardan oluşan fuhşiyat ve münkerat olarak ifade edilen hukuksuz işlemler de tehlike kabul edilmiştir. Bu iki tehlikeye karşı tedbir alınmadığı takdirde, ihtilaflar sonuçta iftiraka dönüşebilirler. İftiraka sapmış toplumlar, zihinsel savaşı kaybetmiş toplumlardır. Bu toplumların yapısında, mümin ve kâfirden ziyade, münafıklık ve müşriklik hâkim unsur olmuştur. Bu toplumların iflah olması da kolay kolay mümkün gözükmemektedir.
SOSYAL ADALETİ İCRA ETMEK
Bu iki düşmana karşı toplumsal bütünleşmeyi sağlamak, sosyal adaleti icra etmek için sosyal güvenlik mücadelesi vermek zorunlu olsa gerektir. Birey ve toplumların sosyal hayatta topyekûn can güvenliklerinin teminatlarının sağlanması, ahiretin / yarının cehenneminden kurtulup cennetine kavuşmaları ancak bu sosyal güvenlik projesiyle mümkün olabilmiştir. Öyle ki toplumlarda sosyal güvenlik hakkı, bir insan hakkı olmuştur. Can güvenliği teminatıyla sosyal güvenlik hakkı, doğuştan kazanılmış bir hak sayılmıştır. Keza sosyal güvenlik hakkı, bir devlet görevi de kabul edilmiştir.
Medine’deki site devletinin odak noktasını, vahiy projesinin pratik inşası olan ve gününün sosyal sigortası olan akilenin sosyal güvenlik teminatıyla sağlandığı da bilinmektedir. Medine site devletinin anayasasının 3. ile 13. maddeleri arasındaki, sosyal güvenlik teminatlarına bakıldığında (klasik ifade ile akileyi, günümüzdeki sigortayı) sosyal güvenlik hakkının temel hak ve özgürlüklerden sayıldığı, bir insan hakkı ve devlet görevi kabul edildiği görülecektir.
Keza insanlardan çoğu Allah’a şirk koşmadan iman etmezler ayetinin anlamı da bugün çok iyi analiz edilmelidir. İçtihat alanında, Allah adına konuşmak şirke selam vermek gibi, ne büyük bir gaflet ve dalalettir. Öyle ki iyilik ve takva üzerine yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın ayetini de doğru analiz etmeliyiz. Bugün merkezden taşralara kadar, en güzel mekânların iyilik ve takva üzerine yardımlaşma müesseseleriyle değil de, günah ve düşmanlık içeren müesseselerin boy atması bir gaflet ve dalalet olsa gerektir.
Nasların kati ve zanni alanlarını birbirinden ayırmak bile bir metodolojiyi gerekli kılmaktadır. Keza tarihteki din kardeşliği projesinden, kan kardeşliği projesine geçilmesi noktasındaki ayetin esbabı nüzulünün de iyi tahlil edilmesi gerekmektedir. Ne zamandan beri, kan kardeşliği din kardeşliğinin önüne geçirilerek bir gaflet ve dalalete kapı aralanmıştır. Bugün bütün bu konularda ciddi analizler yapılması zarureti hâsıl olmuştur. Sosyal hayattaki bu ciddi projelerin icralarının terki, bugün bizleri bir bataklıktan başka bir bataklığa sürüklediği de görülmektedir. Gelecekteki yazılarımda bu konuları analiz etmeye gayret edeceğim.
HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ
Keza bugün öncelikle hukuk devleti temel ilkemizin, sosyal hukuk alanındaki birlikte yaşam projelerimizin, sosyal hayatımıza hâkim kılmamız da zorunlu gözükmektedir. Sonuçta sosyal hayatımızda hepimizin önceliği ganimet elde etmekten ziyade, hukuk devleti kurmak olmalıdır. Sonuçta insanların önünde değil de hukukun önünde önümüzü iliklememiz gerekmektedir. Hukukun üstünlüğü ilkesi rüyalarımıza girmelidir. Eski dilde bu kavram, şeriat olarak ifade edilmektedir. Zihinlerde şeriatın, hukukun kestiği parmak acımaz inancı genel kabul haline gelmiştir.
Bu bağlamda birlikte yaşam tevhidinin ilkelerine imanın gerekliliği esas alınmalıdır. Bunun için devletin kurumlarının biran önce ganimet mantığından çıkarılıp hukuk devleti mantığına evrilmesi kaçınılmaz gözükmektedir. Bu bağlamda yeryüzünde her birey ve devletin, birinci asli görevi hukuk mücadelesi vermek olmalıdır bilesiniz.
Hukuk mücadelesi verecek birey ve devletler, öncelikle cehaletle mücadele yapmak için eğitime önem vermelidirler. Keza dinler dâhil, hiçbir birey ve toplumun ötekileştirilmesine müsaade edilmemelidir. Bu bağlamda klasik dönem iman ilkelerinin pratiğe yansıtılmasının gerekliliğine de inanılmalıdır. Farklı grupların doğmasına ve çatıştırılmasına sebep olan ötekileştirme belasına son verilmelidir.
Oysa imanın ilkelerinden, Peygamberlerine ve kitaplarına iman ilkesinin konulması, bu musibetin yok edilmesi amacına matuftur. Ötekileştirme belası, tevhide bir isyan hareketi olsa gerektir. İnsanoğlundan beklenen tek davranış hak etrafında kenetleşmek olmalıdır. Oysa bugün insanoğlu vicdanlarına isyan edip gerçeğe kâfir olacak kadar kendilerini kaybetmişlerdir. Bunun için insanların çoğu şirk koşmadan Allah’a iman etmeyecek ayetinin işaret ettiği gaflet ve dalalete sapmışlardır. Vicdanları tahrip edilen insanların, vicdanlarının tekrar inşası çoğu kez mümkün de olamayacaktır bilesiniz.Bu bağlamda yeni neslin vicdanlarının kirletilmemesi için tedbirler de acilen alınmalıdır. Sonuçta bugün insanoğlu şartlanma, koşullanma, ideolojik ve siyasal saplantı ile ötekileştirilmiş, dünya menfaati aracına bindirilmiş ve gerçeği de hep örtmüşlerdir. Farkında olmadan da şirk havuzuna dalmışlardır.
HAK VE HUKUK MÜCADELESİ
Hak ve hukuk (şeriat) mücadelesi her insanoğlunun odak noktasını oluşturması gerekirken; hepimiz bu hakkın etrafında toplanmak ve kenetleşmek sorumluluğumuz varken, leş etrafında kenetlenen bir toplum yapısı oluşmuştur. Sonuçta hak etrafında kenetlenmeyi ihlal ve ihmal eden toplumların vicdanlarında derin yaralar açılmıştır.
Keza hak ile batıl mücadelesinde, hakkın galip geleceğinden de şüphemiz olmamalıdır. Hakkın etrafında toplanan birliğin adı, hak yolunun yolcularıdır. Hakkın etrafında kenetlenen, her türlü rüzgâra karşı kavi duran, omurgalı, takva sahibi insan olmak, İslam dininin önerdiği bir topluluk bir cemaattir. Cemaat hak etrafında kenetlenen topluluğun adı olsa gerektir.
Aksi takdirde ideolojik veya sadece kendini kurtarmak için menfaat kayığına binmiş, leş yemek için bir araya gelmiş toplumların gerçeği yakalamaları da mümkün olamayacaktır. Sonuçta ulvi gayesi olmayan, hakikat mabedini değil de menfaat mabedini tavaf eden bir toplum yapısı oluşturmuş oluruz bilesiniz. İnsanoğlunun dünyaya geliş gayesi mal biriktirmek olmamalıdır. Kapitalizme selam verene bugün Müslüman dense de bu kimselere mümin denilir mi bilemiyorum.
Dünyaya geliş gayemiz Allah’a iman ile ona kulluğun yanında, birlikte yaşamın ilkeleri doğrultusunda hukuk düzenimizi kurmak olmalıdır. Sonuçta asli sorumluluğumuz, birlikte yaşam düzenini kurmak için hukukun özü olan adaleti hâkim kılmak olsa gerektir. Bilinmelidir ki bireylerin imanının meyvesi dürüstlüktür. Meyvesiz ağacın anlamı olur mu bilemiyorum. Keza devletlerin imanı ise hukukun özü olan adalettir. Adaleti olmayan devletlere, devlet denilir mi onu da bilemiyorum. Oysa bireylerde dürüstlük, devletlerde adalet aranır bilesiniz.
Hukuk mücadelesi vermek için de öncelikle cehaletle mücadele etmemiz gerekmektedir. Cehaletin tahsili yerine, cehaleti yok etmek için çaba göstermeliyiz. Cehaletle mücadele etmek için de yeteri kadar bilgi donanımına sahip olmamız gerekmektedir. Bunun için de bir kurtuluş reçetesi olarak seri halinde sosyal hayatımızda bazı genel ve temel ilkelerimizi kaleme alma ihtiyacı hissediyorum. Bu kurtuluş reçetemizin ilkeleri, vahyin sosyal hayat projesinden alınmıştır. Vahyin önermiş olduğu bu ilkeler ve tavsiyeler, sosyal hukuk alanımızda hayati önem taşımaktadır. Bir sonraki yazımda bu kurtuluş reçetesinin ilaçlarını birer birer analiz etmeye çalışacağım. Saygılarımla. Prof. Dr. Hadi Sağlam