Keza bugün bu fidanlar çınar ağacı gibi büyüdüler, dal ve budak da saldılar. Bugün bütün toplumlarda sosyal adaleti sağlamak için sosyal dayanışma müesseseleri zorunlu kılınmıştır. Desene vicdani ve sosyal sorumluluk bilinci gelişmiştir.
Sosyal yardımlaşma ve dayanışma zorunlu birer olgudur. Bu yardımlaşma ve dayanışma insanoğlunun kaçamayacağı bir kaderdir. Tarih boyunca bu dayanışma her daim bir zorunluluk olmuştur. Birey bu dayanışmadan koptuğu zaman başına gelebilecek tehlikelerin farkındadır. Çünkü insan biyolojik ve iktisadi hayatı sürekli tehlikelerle karşı karşıyadır. İnsan var olan iradesini sadece kendi için kullanmak için yaratılmamıştır.
Öte yandan insanın asli görevi dünyayı imardır. İnsanın dünyaya bir intizam verme sorumluluğu vardır. Bu bağlamda Kur’ân insana bir sorumluluk yüklemiştir. Bu sorumluluk dünyayı imar etme, emniyet altında tutma sorumluluğudur. Demek ki insan aklını sadece kendisi için kullanamaz. Aklını sadece kendi için kullanan insan yok hükmündedir. Böyle bir insanın varlığından söz edilemez.
Bu bağlamda dünyanın intizam görevi insanın kendisine verilmiştir. Onun iradesi önce kendi bünyesini inşa etmek, sonra kâinatı inşa etmek olmalıdır. Desene nihilist bir felsefenin hayatımızda yeri yoktur. Anlaşılan dayanışma ya aktif ya da pasif gruplara ayrılır.
İnsan yaşamak için dayanışmayı genellikle kabul eder. Fakat bu tür dayanışma pasif ve zorunlu bir dayanışmadır. Aktif bir dayanışmada yeni güçler ve imkânlar elde etmek için kendisi ve başkaları için yaşamak felsefesi yanında zenginliği, nimeti ve dünyanın imarına kendini adanmışlık vardır. Desene pasif bir dayanışmanın bireye sağladığı fayda ve yüklediği görevle, aktif bir dayanışmanın bireye sağladığı fayda ve yüklediği görev aynı değildir.
Her birey, bir dünyadır ve hareket alanı da bir dünya olmalıdır. Bu tür sosyal dayanışma, dünyada adaleti sağlamanın temelidir. Tarihin bir döneminde adaleti tesis için sosyal yardım dönemleri yaşanmıştır. İnsan aklını daha iyi kullanmaya başladığı zaman sosyal dayanışmayı ön plana çıkarmıştır. Ancak böylece, devletlerde ve dünya da, sosyal dayanışmayla sosyal adaletin sağlanabileceği görülmüştür. Bu sosyal dayanışma sadece biyolojik dayanışmayı kapsamayıp ahlaki bir ilke temeli de içermektedir. Bir tür sosyal dayanışma, ancak toplumların emek seferberliği ortaklığı temelinde gelişebileceği de görülmüştür. Böylece bireylere iş birliği ve iş taksimatı sorumluluğu yüklenmiştir. Desene sosyal dayanışma ile bireylere ödevler ve sorumluluklar yüklemiştir.
Bu durum, tabiatta var olan haksızlığın ve eşitsizliğin yerine, sosyal adalet olgusunun konulmasıdır. Bugün sosyal dayanışma üniteleri kabile ve aşiret anlayışından, devlet müessesesine geçmiş bulunmaktadır. Bu devletlerin (sosyal sözleşme dediğimize) anayasalarının temel gayesi, sosyal adaleti gerçekleştirmek için sosyal dayanışma sermayesini pratiğe sokmak olmuştur. Tüm insanlar, bu toplumsal sözleşmeye katılırlar. Bu temel yasa, sosyal hizmetlerin sağlanmasında temel güvencedir. Sosyal dayanışma ise sosyal adaletin gerçekleştirme amacına matuftur.
Saygılarımla.
Prof Dr Hadi SAĞLAM