Kargayla genç kadının o halleri sosyal medyada dikkat çekti Kargayla genç kadının o halleri sosyal medyada dikkat çekti

prof-dr-hadi-sağlam-2

BİLİM İLE İLİM İNSANLARIMIZA SAHİP ÇIKALIM!

Kendimiz gibi düşünmeyeni hep minder dışına attık. Hani var ya bazıları kış gününde ıslak elbise giyerler, sana da ıslak elbise giydirmeye çalışırlar. Oysa İslâm medeniyetinin anahtarı, TEVHİTTİR. Derler ya “Usul Esasa Mukaddemdir” bilesiniz.

Dinin bir nas alanı, bir de içtihat alanı vardır. Yani sübut ve delaleti kat’i olan alanlarda kimsenin söz sahibi olma hakkı yoktur. Bunlar evrensel, genel geçer ve insanlığın değerleridir. Nasların içtihat alanında ise (yani farz ve haram, emir ve yasaklarının dışında kalan alan ise) bütün bilginlerin, her çağda şartların, örf ve adetlerin değişmesiyle yeni içtihatlar yapması kadar doğal bir durum yoktur.

Bugün nassın içtihat alanında, bu nasları yorumlayan değerli bilim öncülerinin üretmiş oldukları fikirler kıymetli ve saygıya değerdir. Yeter ki ürettiklerinin bir gerekçesi ve hukuki dayanağı bulunsun. Bu üretim insanlık adına yapılmıştır. Bu alanda akıl ve vahyi vuruşturmayalım. Akıl ve vahyi vuruşturmak tarihten günümüze atılan bir fitnedir. Bu üretim, ortak akılla test edilebilir bir ölçüde denetime tabi tutularak yürürlüğe sokulabilir. Bunu diyanetimiz Afyon’da, bendenizin de katıldığı sigorta hakkında düzenlediği konferansta yapmıştır. Ciddi tartışmalardan sonra ortak akılla, bir orta yol kanaatine varılmıştır. İşte ehlisünnet yolu da bu yoldur.

Bilginlerin ortak akılla vermiş oldukları karar hepimizi bağlamaktadır. Ehlisünnet algısı ve terbiyesi bunu gerekli kılmaktadır. Hiçbir kimse yumruklar sıkılıyken doğru düşünemez. Yüzünü güneşe çeviren insan gölge görmez. Bunun için bugün, İslam dünyasının yetiştirdiği çiçekleri kırmayalım. Bu güzel insanları düşüncesinden dolayı mahkûm etmeyelim. Her biri bir değer olan bu insanlara oklarımızı çevirmeyelim.

Memleketin hemen her şehrinde açan bu gülleri soldurmayalım. Türkiye’nin her tarafından bin bir değer olan bu bahçemizin güzel yemişlerinden istifade ettikçe edelim. Ama ne olur onları kesip budamayalım. Sizin gibi düşünmeyen, farklı kanaatte olan insanları din dışılıkla suçlamayalım. İnsan bilmediğine genelde düşman kesilir. Ebu Cehil gibi cehaletin babası görevini üstlenmeyelim.

Pek çok Profesörümüz, pek çok kıymetli hocalarımızın, bir çırpıda dışlandığı ve budandığı bir Türkiye’de her biri bir değer olan Hayrettin Karaman, Ali Bardakoğlu, Mehmet Görmez, Ferhat Koca, İbrahim Kâfi Dönmez, Şamil Dağcı, Saffet Köse, Orhan Çeker, Yunus Apaydın, Mehmet Okuyan, Abdullah Karaman, Sabri Erturhan, Murtaza Bedir, Tevhit Ayengin, Ali İhsan Pala, Davut Yaylalı, Soner Duman, Osman Güman,  Oğuzhan Tan, Hasan Hacak, Abdurahman Hackalı, Abdülaziz Bayındır, Servet Bayındır ve adlarını sayamadığım fakat çok değerli yüzlerce bilim insanlarını, ne yazık ki bugün belli kesimin dilinde tan edip yaralıyoruz.

 Bu insanlar ve adlarını sayamadığım binler, Türkiye’mizin yetiştirdiği değerlerdir. Bunlar ve isimlerini zikredemediğim yüzlerce güzel insanların her biri bir değerdir. Bunlar insanlık bahçemizin gülleridir. Bu Türkiye’mizin değerlerine bize yakışan saygı duymaktır. Bizim gibi düşünsün veya düşünmesin, içtihat alanında farklı düşünceleri bizim için bir değerdir. Çorum’un, Kayseri’nin, Konya’nın, İstanbul’un, Ankara’nın, Samsun’un ve Trabzon’un bütün memleketimin güllerini, bilim insanlarını, bir çırpıda yok sayan bir zihniyetin varlığı karşısında ürpermemek elde değildir.

Maksat Allah için insana ve insanlığa faydalı olmaktır. Dünya makamları geçicidir. Sapık, ilerici, gerici, modernist, çağdaş gibi insanlık dışı yaftalamalarla hizmet safından bunları diskalifiye etmek bizlere yakışmaz. Bilime, bilimle karşılık vermek en güzelidir. Hepimiz bir insanız. Her insanın bir hatası da olabilir. Her insan yanlış düşünebilir. İçtihat alanında kendi yorumumuzdan veya herhangi bir içtihattan başka bir içtihadın veya yorumun varlığına imkân tanımamak, kendi yorumunu mutlak doğru görmek, bir tür şirke kapı aralar,bu anlayış modern putçuluğun göstergesi gibi durmaktadır. Büyüklerimiz kendi görüşlerini ifade ettikten sonra“Allah en doğrusunu bilir” ifadeleri dikkat çekicidir.

 Nasslardaki içtihat alanında bizim yorumumuzdan farklı yorum da yapabilirler. Geçmişteki yorumları tekrarlayanlar veya yeni yorum yapanların her biri bir problemin aşılması için gayret etmektedirler. Bazıları, Allah (cc) “dinin koruyucusu benim” dediği halde adeta “sen bu işi bırak biz yaparız” der gibi hareket etmektedirler. Aman Allah’ım bu ne cehalettir. Biz ehlisünnet yolcularının ortak aklı, bizim orta yolumuzdur. Hiç kimse Allah ve Resulü adına konuşmamalıdır. Kendi içtihadını ve yorumunu da Allah ve Resulüne dayamamalıdır. Hata edebileceği ihtimalini her zaman düşünmelidir. İçtihatlar toplumun problemini çözdüğü ölçüde değer kazanırlar. Bu içtihat toplumun problemlerini çözemiyorsa başka bir içtihada mesaj olmalıdır. Yoksa içtihadın kutsallaştırıldığı, kati nas gibi görüldüğü bir toplumda deizmin ve nihilizmin artacağı malumunuzdur.

Nassın zannî alanında kendi yorumunun mutlak doğru olduğuna inanmak, diğerlerini sapıklık ve din dışı görmek, ona günah olarak yeter. Âlimlerin ilmi, şehidinin kanından daha üstün tutulduğu bir dinin mensuplarıyız. Kendi algılarımızı, kültürümüzü ve yorumlarımızı din sanmayalım. Bizim gibi düşünmeyenleri kazma ve kürekle kabirlerini açmayalım. Farkında olmadan dinin önünde kütük olmayalım. Ümmet için bir yerde bir ışık görünce çullanıp söndürmeyelim. Babalarımızın biz bu yolda bulduk diyenler gibi olmayalım. Bu yüzden İslam dünyasının geldiği durum ortadadır. Kendinizi düşünmüyorsanız, çocuklarınızın geleceğini düşününüz.

En sağlıklı yöntem, Diyanet İşleri Başkanlığı kucaklayıcı olmalı, ötekileştirmeden uzak Din İşleri Yüksek Kurulu, mutlak müçtehit anlayışından vazgeçmeli, geniş çaplı uzman heyet yapılanmasına derhal geçilmelidir. Kamu veya özel hukuk alanında (paydaşlar dâhil) geniş çaplı uzman kişilerin ortak aklı devreye sokulmalıdır.  Güncel konular aylarca hatta yıllarca, bir olgunluk içinde müzakere edilmelidir. Bu hususta bilim adamları arasında hiçbir ötekileştirme olmadan ciddi bir sosyal siyaset izlenmelidir.  Alınacak kararlar konusunda da ilkesellik benimsenmelidir. Kararlar ya ittifakla ya nitelikli çoğunlukla ya da salt çoğunlukla alınmalıdır. Alınan kararlar ittifakla alınamasa da ehlisünnet yöntemi, devlet terbiyesi ve tevhit anlayışı gereği o kararlara yürürlük açısından yetkin her zümre saygı duymalıdır. Ehlisünnet yöntemi ve tevhit anlayışı bunu zorunlu kılar.

Bilginler, alınan bu kararların dışında, bireysel kendi görüşlerimizi, halka vaazlarda veya TV ekranlarında dile getirmek, birliğimize zarar vereceği açıktır. Ancak bilginler, üniversitelerde, bilimsel ortamlarda, Din İşleri Yüksek Kurulundaki müzakerelerde, kitaplarında veya makalelerinden dolayı hiçbir kimse ötekileştirilmemelidir. Üniversiteler üniversal birimlerdir. Türkiye’mizdeki kanaat önderlerimiz dâhil bir değer olarak görülmelidir. Herkesin bir oyu olabilmeli ve ortak akılla alınacak kararlara herkesin saygı duyması ehlisünnet algısı, devlet terbiyesi ve tevhit anlayışının gereğidir. Aksi takdirde iki yakamız bir araya gelmeyecektir. Kendi aramızda tevhidi sağlayamadığımız sürece kimselerde bizi ciddiye almayacaktır.

Üniversitelerde veya bire bir bilimsel çevrelerde her türlü müzakereye açık olunmalıdır. Özgür iradenin önüne asla geçilmemelidir. Üniversiteler ve enstitüler de farklı bireysel görüşler müzakere edilebilir. Ancak Din İşleri Yüksek Kurulu, alanında uzman heyetin verdiği kararlara katılmayan olsa da bilim çevreleri ayrı bir ekol olarak değil de birlik açısından herkesin saygı duyması, halk karşısındaki konuşmalar bu ortak aklın kararları dışında söylemlere dönüşmemelidir. Ekseri avam halk arasında da hizipçiliğe meydan verilmemelidir.  Aksi takdirde ötekileştirme ve hizipçilik devam edip gidecektir. Birliğimizi ve beraberliğimizi sarsacak bu anlayış ne tevhit olmamıza ne de devlet terbiyemize uygun düşmediği kanaatindeyim. Dini algılarımızı kendi doğrularımız için değil de milletin saadet ve selameti için harcamamız gerekmektedir. Aksi taktirde kimsenin kimseyi anlamadığı kargaşa ortamı sürüp gidecektir. Eski bir diyanet mensubu olarak halk arasında sorulan her bir soruya diyanetin kurul kararlarından başka cevap vermedim. Hani derler ya cahil cesur olur diye, bende samimiyetinize güvenerek cahilce yazdım. Müslüman’ın Müslüman’dan başka sığınağı olmayacağı için bu yazıyı kaleme aldım. Etrafımızdaki çemberin daraldığını gördüğümden Bir çıkış kapısı sunmaya çalıştım. Allah en iyisini bilendir. Düşmanlarınızı kötülemeyin onlar sizin eserinizdir. William Hazlit, Saygılarımla. Prof Dr Hadi Sağlam

Editör: Mehmet Yaşar Çiçek