prof dr hadi sağlam (4)

GENÇLER…! İKİ DAĞIN ARASINDA KALMIŞIZ.

Kültürel ve Zihinsel Enfeksiyon Geçiriyoruz.

Fitre, fıtrat yasası,  bugün sana dünden daha da muhtacız. Dönüşünü hararetle bekliyoruz. Fitre, can sigortamız mıdır? Hayat sigortamız mıdır? Gençler...! Hayat sigortanızı mı yaptıramadınız, sigorta primlerinizi mi ödeyemediniz? Aile sigortanızı mı yaptıramıyorsunuz? Desene...! Ey vah aile sigortanız bile bulunmuyor.

Bugün bu kavramları elimize aldığımızda, elimizi yakıyor, bıraktığımızda ise sönüyor. Fitre desek Müslüman oluyoruz, sigorta desek kâfir mi oluyoruz bilemiyorum. Bir yerlerde hata ediyoruz bunu da bilemiyorum. Ama şunu biliyorum ki bugün her birimiz kapı arkasında veya geceleri,  maddi ve manevi yaralardan ağlıyor, gündüzleri ise mutluymuş gibi geziyoruz.

Hani klasik dönem can sigortası kavramı olarak bilinen değerlerimiz vardı. Bu bir vahiy projesiydi. Bugün bu vahiy projesine adeta isyan etmiş gibiyiz. Bir fıtrat yasası olan fitre bile, ne yazık ki bugün mahzun düşen kavramlardan biri haline gelmiştir. Aramızdan adeta kırgın, dargın bir şekilde ayrılmak üzeredir. Değer verilmeyen, pratiğe sokulmayan hiçbir kavram ve yasa bizlere mutluluk getirmeyecektir bilesiniz. Bu kavramların edebiyatını yapar dururuz. Hayat pratiğimize sokulması için aklımızı kullanmıyoruz.

FİTRE ve FITRAT yasasını kavramsal olarak sabitleyemedik.  Desene kavramlarımız da öldüler. Oysa ilahi kavramlarımız, bize emanetti. İcma, bugün sana ne kadar da ihtiyacımız vardı. Bugün boynu bükük uzaklara bakanların sayısı arttı. Sen yoksun diye binlerin umutları yarınlara kaldı. Her birimiz bir köşede ağlar gibiyiz. Dertlerimize derman da bulamadık. Yaralarımız kanadıkça kanıyor. Bilirsiniz ki kavramlar zamanla gelişir, büyür belki de kurumsallaşır. Dereler ırmaklara, ırmaklar da denizlere akar.  Okyanuslarda yüzmek bir o kadar da tehlikelidir. Gençler…! Bugün okyanuslarda yüzebilecek takatiniz da kalmadı biliyorum. Desene can sigortasına ihtiyacımız var. FITRAT / FİTRE

Gençler her birimiz çocuktuk ama bir dünyaya doğmuştuk. Bulduğumuz, büyüdüğümüz, kavramlar bambaşka kavramlardı. Şimdi ise büyüdük. Ama güncel kavramlarla, ilahi kavramlar arasında sıkıştık, hibrit kaldık. İlahi kavramlar! Güncel kavramlar! Elimize alsak yakıyor, bıraksak sönüyordu. Sekülerizm mi! Tutuculuk mu? Yozlaşma mı bilemiyorum? Ne derseniz deyin artık. İlahi kavramlarla, güncel kavramları vuruşturup durduk. Sadece edebiyatını yaptık, hâlâ da yapıyoruz. Yine de ne İsa’ya, ne de Musa’ya yaranabildik. Mutluluğu da bulamadık. Bocalayıp durduk. Yeni kavramlara alerji duyduk. Nice yürekler yaraladık, nice kalpler kırdık. Teknoloji gibi zorunlu güncellemeleri de yapamadık. Kavramları bile mermi olarak kullandık. Kavramlar savaşıyla birbirimizi yaraladıkça yaraladık. Bugün dereler denizlere akacakken, yaralı kalplerimiz ve kanlarımız aktıkça akıyor. Dargın bir sosyoloji oluşturduk.

Yaşama hakkı nedir? İyilikte ve takvada yardımlaşma nedir? Yaşama hakkı nedir? İyilikte ve takvada yardımlaşma nedir?

Oysa şekil mi asıldı, yoksa mahiyet mi bilemedik.  Aracı, amaca mahkûm ettik. Çırpındıkça çırpındık..! Battıkça battık..!  Artık boğulmak üzeriyiz. O kadar kirli bilgi, kirli kavram doğdu ki artık pro sabunu bile işe yaramaz oldu. Desene ortak aklı ve ortak algıyı oluşturmak çok zaman alacağa benziyor. Belki çoğumuz bile bunu göremeyecek. Oysa bugün kavramlarımızı güncelleyemezsek, ne bugünü ne de dünü anlayamayız. Gelin bir şeyin hepsini yapamıyorsak, tamamını terk etmeyelim. Zararın neresinden dönersek kârdır, diyelim. Yeter artık bir çözüm bulalım…! Fitre desek Müslüman, can sigortası veya hayat sigortası desek kâfir olunur bilemiyorum?

Toplumsal hayatın şehadeti, birlikte yaşan projesinin temel ilkesi,“tehlikede iştirak, nimette taksimat”, bölüşüm olduğunu biliyoruz. Hani komşusu aç gezerken tok yatan bizden değildi. Hani şarktaki Müslüman’ın ayağına diken batsa, garptaki Müslüman acısını duyacaktı. Müslümanlar bir beden gibi tevhit olacaktı.  İslam’ın tevhit anlayışı bu vahiy projesinin hayata geçirilmesinde yatmaktadır. İlkelerimizi kaybedersek, her şeyimizi kaybederiz.

Gençler…! Bugün okyanus ortasında rüzgârın esintisine göre şekil alıyoruz. Rotası belli olmayan gemi gibi okyanusun ortasında bir oyana, bir bu yana savruluyoruz. Deniz bizi hangi kayalara çarpacağını bekliyor gibiyiz. Ne zaman değerlerinize sahip çıkacaksınız. Bu din tarihte gençlerle vücut buldu bugün de sizlerle vücut bulacak bilesiniz. Sakın kavramlarla edebiyat yapanlara kulak asmayın.

Gençler…! Bugün ruhumuzu ve malımızı kaybetsek de bu gidişle canımızı da kaybedeceğimize benziyor. Ancak yine de mal, canın yongasıdır derler.

Fıtrat primi. Yaradılış primi. Yaradılış sigortası. can / hayat sigortası. Vay bizi bizden fazla düşünen ilahi emir, FİTRE. Ne kadar da bugün anlamsızlaştın? Ne kadar da mahzunsun? Oysa sana yetimler, şehitler, mağdurlar, öğrenciler bakışlarını ufuklara çevirmiş, dönüşünü beklerler. Derman olacak dönüsünü KURUMSALLAŞMANI beklerler. Bugün şehitler, yetimler, sığınacak bir liman, tutunacak bir dal ararlar. NERDESİN?

Fitre zorunlu sosyal güvenlik araçlarından biridir. İlk dönemin can / hayat sigortası mahiyetindedir. Söze değil öze bakalım. Fitre, kaynağı itibariyle en yaygın sosyal güvenlik araçlarından biridir, küçük primlerden oluşur. Fitre, yıllık cari rizikolara karşı sağlam bir teminattır. Keza can güvenliğini tehdit eden tehlikelere karşı zorunlu yaptırım içermektedir.

Fitre, adeta küçük primlerden oluşan, asgari miktarı belirlenmiş sabit primli can sigortasıdır. Pek çok hikmete mebnidir. Keza oldukça yaygın prim toplama alanı bulunmaktadır. Her doğan çocuk fitrenin konusu hatta ana rahmindeki eksik hak ehliyeti olan cenini bile katanlar vardır. Fitre, yıllık bazda tehlikeye maruz kalan bireyler için sigorta, gerçekleşen rizikolara karşı ciddi bir teminattır.

Merkezden taşraya kadar, yıllık cari rizikolara karşı ciddi bir teminat olması, sabit primli olması, prime benzeyen küçük meblağlardan oluşması günümüz sosyal güvenlik araçlarından sigortaya da benzetilebilir. Belli ki dün de bugün de aynı ihtiyaç ola gelmiştir. Fitrenin sabit değer ifade etmesi, aktüeryal dengenin kurulması için önemlidir. Sabit primli sigortalar, sosyal gerçekliğin zorunlu şartlarındandır. Klasik dönemde beyana tabi olan fitre, sosyal güvenlik sisteminde ortaya çıkan boşlukların doldurulması için önemli bir müessese kabul edilmiştir.

Fitrenin kurumsal bir müessese haline getirilmesinin önünde hiç bir engel bulunmamaktadır. Bugün gerçek manada bir kurumsallaşmaya gidilmesi de kaçınılmazdır. Yetim, yoksul, dul, şehit ve mağdur ve mazlumların sayısı git gide artmaktadır. Fitrenin merkez ve taşralarda kurumsallaşması, yıllık cari rizikolara karşı toplumun alacağı ciddi bir teminattır. Bir toplumun kalkınmışlık göstergesi, sosyal güvenlik ağının merkezden taşralara kadar ciddi örgütlenmesinden geçmektedir. Gelin Türkiye’mizi yeniden yapılandıralım.

Her ilin kendi bünyesinde fitre projesini hayata geçirelim.   Fitre yasasına, özel hukuk tüzel kişilik verilerek kurumsallaşmasını gerçekleştirelim. Bu da Diyanet veya vakıf gibi özel hukuk tüzel kişiliklerle yürürlüğü sağlanabilir. Fitre fonundaki meblağlar,  o yılda, o ilin sınırları içinde ikamet edenlerden rizikoya uğrayan bütün ihtiyaç sahiplerine teminat verelim. Dilimizde ramazanları yarı buçuk ağızla ifade edilen fitre projemizi hayata geçirelim. Bugün bu sosyal yasaya dünden daha fazla ihtiyacımız bulunmaktadır. Küçük primlerin böyle savsaklanmasının önüne de geçelim. Müslümanların zorunlu primlerinin boşa akmasının önüne geçelim. Dereleri denizlerde buluşturalım. Denizlerden her mazlum ve mağdurları, bakışını ufuklara çevirenlere teminat verelim.

Bu bağlamda vahiy projesindeki sosyal güvenlik araçlarımızı, fon kaynaklarımızı devreye sokalım. Kuran’dan akan, Yeşilırmak ve Kızılırmak, Fırat ve Dicle nehirleri kadar irili ufaklı fon kaynaklarımızı harekete geçirelim. Türkiye’nin kalkınması da buradan geçmektedir. Sosyal barış da ancak böyle sağlanabilir. Bu sosyal dayanışma ile ancak sosyal adaleti gerçekleşebilir. Yalnız birbirimizi anlayalım. Daha fazla kavram dövüşü yapıp birbirimizin kanını dökmeyelim. Yazıktır! Günahtır! Maksat Allah’ın rızasıdır.Gençler…! Yoksa bugün iki dağın arasında kalmışız, şarkısını çok daha dinleriz. Saygılarımla. Prof Dr Hadi Sağlam

Editör: Mehmet Yaşar Çiçek