KATILIM BANKACILIĞI VE SİGORTACILIĞI GİBİ ALTERNATİF FİNAS KURUMLARI HAKKINDA BİR MÜLAHAZA

Sosyal hayatımızda alt kimlikler üretilerek toplumun birbiriyle vuruşturulması hedeflenmişken; umarım ekonomik alanda da aynı çekişmeyi yaşamayız. Finansal ekosistemin birinde haksızlık ve hukuksuzluk söz konusu ise o alanın bankalar yasasıyla düzeltilmesi gerekirken; alternatif müesseselerin kurulması iktisadi hayatımızda dağınıklığı ve bir çekişmeyi getirebilir.

Tarihten günümüze tecrübeler bize göstermiştir ki ötekileştirerek sosyal problemlerin çözümüne şahitlik edemiyoruz. Bu konuda vahiy kültürünün uygulamaları bizim sosyal siyasetimizi daha doğru belirlememiz açısından bir kriter olsa gerektir.

Konu hakkında bir iki noktaya dikkat çekmek isterim.

Birincisi bu şekilde alternatif projeler çoğu kez başarılı olamamıştır. Bu konuda vahyin pratik göstergesinin izlediği sosyal siyaset dikkate alınmalıdır. Tarihteki âkile, kasâme ve mudârabe müesseselerinin kabulü bunlardan biridir. Bu müesseseler İslam öncesi Arap toplumunun örf ve âdeti idiler. Peygamberimiz bu müesseseleri reddedip bir alternatif olarak çıkmamış, bu müesseselerin tadil, ibkâ, ilgâ, tağyir ve islah edilecek yönlerini düzeltmiştir.

Konvansiyonel bankacılık ve sigortacılık sisteminde varsa bir hukuksuzluk bunlar yasal düzenleme ile aşılacak problemlerdir. Bugün konu tekâfül veya teâvün gibi sihirli kelimeler kullanılarak kavram kargaşasına sokulmasını da doğru bulmuyoruz. Bu hususta ortak aklın kararları elbette ki önemlidir. Toplumların geleceğini yakından ilgilendiren bu gibi müesseselerin yürürlüğü, tarihteki tecrübelere bakarak karar verilmesi daha isabetli gibi durmaktadır.

İnsanlığın kurtuluş reçetesi nedir? İnsanlığın kurtuluş reçetesi nedir?

İkincisi ise, her iki müessesenin de yardımlaşma ve dayanışmanın organizasyonundan ibarettir. Finansal eko sistemlerin araçlarının her biri toplumların iktisadi ve sosyal problemlerini çözmek için geliştirilen müesseselerdir. Konvansiyonel bankalar ve sigortalar ile katılım bankacılığı ve sigortacılığı da bir yardımlaşma ve dayanışma olup karşılıklı olarak müteselsilen kefalet hadisesinden ibaret bir organizasyondur. Bugün her iki tür sigorta sektörleri için de durum aynıdır.

Üçüncüsü ise konvansiyonel bankacılığın ve sigortacılığın, katılım finans sisteminden tek ayrıcalığı üçüncü kurumun varlığı olduğu iddia edilir. Yani sigortalılar arasındaki organizasyonu sağlayan sigorta sektörünün tüzel kişiliğidir. Katılım sigortasında pirimler iştirak sahiplerinin ortak mülkiyetinde kalıp konvansiyonel sigortadakinin aksine üçüncü bir şahsa intikal etmediğini öne sürerek iki sigorta tipi arasındaki farkı açmaya çalışmışlardır.

Fakat iştirak paylarının iştirakçilerin mülkiyetinde kaldığı iddiası ki -bu iddia doğru değildir- katılım sigortasının ivazlı karakterini değiştirmez. Zira her iştirakçi, diğer iştirakçilerden herhangi birine isabet eden rizikonun zararını karşılamak üzere payına düşen miktarı vermeyi taahhüt etmiştir. Ancak bu taahhüdü kendisine isabet eden bir rizikonun zararının da diğer iştirakçilerin katkısıyla karşılanması konusunda elde edeceği bir hak karşılığında yapmaktadır.

Bu sebeple bütün iştirakçiler arasında, karşılıklı bir borç ilişkisi söz konusudur. İvaz ve teberru sözleşmeleri arasındaki temel fark, ivazlı sözleşmeler başlangıçta işlemi yapanın karşıdakini değil de kendini dikkate alarak, karşılıklı adeta edim değişimi ( yardımlaşma ve dayanışma) yapmaktadırlar. Teberruda ise işlem yapılırken kişi başkasının faydası için bir karşılık beklemeden ( bağış ve sadaka gibi) bunu yapar. Kendisi bir menfaat beklememelidir. Kendisi bir menfaat bekliyorsa, bu sigorta türünde de teberru akdinden söz edilemez. Sonuçta bu sigorta türü de karşılıklı yarar sağlayan ivazlı bir karakterde bir sözleşme olmuş olur. O halde, iki sigorta türü arasında bu açıdan da bir fark gösterilmesi veya gösterilmeye çalışılması devletin kurumlarına, lafızlara veya başka ideolojik sebeplere dayanmış olsa gerektir.

Dördüncüsü kooperatif veya anonim şirket tüzel kişiliğin organizasyonu farklılığının ileri sürülmesidir. Oysa genellikle kooperatif tipi sigortada, daha çok mahdut sayıda kişilerin bir araya gelmesiyle kurulan bir yardımlaşma ve dayanışma tekniği ile tehlikelerin zararlarından korunmak gayesi bulunmaktadır. Ancak ortakların sayısı artması birbirlerini tanımayacak duruma gelmesi, farklı risk branşlarının ortaya çıkması nedeniyle sabit primli sigorta ve üçüncü tüzel kişi olarak anonim şirket ortaya çıkmıştır.

Bu yüzden sigortalılar arasındaki yardımlaşma ve dayanışmayı kurumsal baz da organize edecek şirket yönetimine de ihtiyaç duyulmuştur. Yıllardan beri belki de bu çekişmeden dolayı sigorta sektörü de sağlıklı bir yapıya kavuşturulamamıştır. İktisadi dereler ve ırmaklar hep denizlere, denizlerde okyanuslara akması lazımken; iktisadi fırtınalara sebep olunmuştur. Desene kooperatif ve anonim ortaklık tüzel kişileri, şirketler sahasında bir terakkinin ifadesi olarak görülmeleri gerekirken; tarihteki geleneksel kooperatif mantığının geleneği koruma adına yeni araçlara tepkisel bir yaklaşım olduğu kanaatindeyiz. Araçların tecrübeyle tekamül ettiğinin bilincine varılması, iktisadi ve sosyal hayatta daha rahat ve konforlu yolculuk yapacağı, daha donanımlı güvenlik paketlerinin varlığına inanmalıyız. Saygılarımla.Prof Dr Hadi Sağlam

Editör: Mehmet Yaşar Çiçek