Müşterek mülkiyet nedir? Taksimatı nasıl yapılır
Kur' an' da, mülk edinme duygusunun fıtri olduğu, mal sevgisinin insanın temel hazlarından birini teşkil etmektedir.
MÜŞTEREK MÜLKİYET VE TAKSİMATI
Mülkiyet, insanlık geçmişi kadar eski, insan fıtratı gereği istekli olan iktisadi kavram olarak ortaya çıkmaktadır.
İnsanoğlu yeryüzüne ayak bastığı günden itibaren bu kavramla karşı karşıya kalmıştır. Mülkiyet hakkı yasal bir hak olup tartışmalara, çatışmalara ve hesaplaşmalara her zaman konu olmuştur. İslam kültür tarihinde özel mülkiyet açıkça kabul edilmiştir.
Klasik fıkıh doktrinleri de bu özel mülkiyet esasını temel almış ve mülkiyeti emeğe dayandırmıştır. İslam, diğer birçok konuda olduğu gibi mülkiyet anlayışında da, mülkiyetin kazanılması ve kullanılmasıyla ilgili ciddi değişiklikler getirmiştir. Ancak özel mülkiyetin temeline dokunmamıştır.
Kur' an' da, mülk edinme duygusunun fıtri olduğu, mal sevgisinin insanın temel hazlarından birini teşkil ettiği, bu hakkın meşru ihtiyaçlarını karşılama yanında "toplum menfaatini tatmin" edecek şekilde kullanılması yönünde tavsiyeler bulunur. Bir kısım ayetlerde "mülkiyet'' ve "mal" kavramı insanlara mal edilmiş, malın onların kullanımda olduğu bildirilmiş, bazılarında da fertlerin kar elde etmelerinden ve harcamalarından söz edilmiştir.
Haksız yollardan mal edinmenin yasaklanması ve mala karşı işlenen suçların cezalandırılması da emeğe olan saygının bir göstergesi olarak algılanmıştır. Eşya üzerinde özellikle Hanefi fıkhında mülkiyetin temelinin, emek unsuruna dayandığı vurgulanmıştır.
Eşya üzerinde doğrudan veya dolaylı olarak hâkimiyet sağlayan haklar, ayni veya menfaat haklarıdır. Bu hâkimiyet genellikle bir hakka dayanmaktadır. Eşya üzerindeki hâkimiyet bir hakka dayanıyorsa "ayni ve menfaat haklan", bir hakka dayanmayıp sadece fiili bir tasarruftan ibaret kalıyorsa bunada "zilyetlik" denmiştir.
Bu bağlamda zilyetlik eşya üzerindeki hâkimiyet hakkından değil eşya üzerindeki tasarruftan yani emekten doğan bir hak olmaktadır. Zilyetliğin fonksiyonlarını yerine getirmek üzere genellikle hukuk sistemleri, mülkiyeti muhafaza etmek amacıyla tapu siciline yer vermişlerdir.
Mülkiyet, bireysel olabileceği gibi müşterek de olabilir. Müşterek mülkiyet konusu, hukuki bir mesele olup çeşitli hükümlere ihtiyaç duyar. İslam fıkıh doktrininde, sadece ferdi mülkiyet ve "müşterek mülkiyet'' kavramları kullanılmıştır. Ancak İslam fıkıh kuralları ile birlikte mülkiyetin kapsamına günümüzdeki birlikte mülkiyetin hisseli ve ortak mülkiyet çeşitleri de girmektedir.
Günümüz hukukunda müşterek mülkiyet yerine birlikte mülkiyet üst kavramı kullanılmış, bu kavramın kapsamına ise paylı ve elbirliği mülkiyet taksimat yapılarak sistematik bir yapı kazandırılmaya çalışılmıştır. Günümüzdeki ortak(hisseli) mülkiyet, genellikle İslam hukukunun esaslarına uygun bir müessese olmasına rağmen; hisseli halindeki mülkiyet İslam fıkıh doktrininin esaslarına uymadığı da ifade edilmiştir.
İştirak halindeki mülkiyetin, müşterek mülkiyetin kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, iştirak halindeki mülkiyete herhangi bir ihtiyaç da bulunmadığı bazı bilginler tarafından eleştirilmiştir. Mülkiyet hakkının konusu kural olarak eşyadır. Bu eşya menkul / taşınır veya gayrimenkul / taşınmaz olabilir.
Günümüz Medeni Kanununun da kabul etmiş olduğu toplu mülkiyet çeşitlerinden iştirak halindeki mülkiyetin menşeinin Cermen hukuku olduğu anlaşılmaktadır. Eski Borçlar kanunumuz Mecellede ki esaslar ile Roma hukukundaki ortak(hisseli) mülkiyete dair esaslar birbirine pek uzak değildir. Paylaşma konusu oldukça geniş bir alanı kapsamaktadır.
Müşterek(ortak) mülkiyet, hukuki bir durum olmakla birlikte bu tür mülkiyetlerin tasarruf biçimlerinde problemler yaşandığından, müşterek mülkiyet paydaşlarının her birinde, bireysel hak sahipliğine geçiş yönünde sürekli bir eğilim bulunmaktadır. Zira bir hakkın, başkasının katılımı ile kullanılması mecburiyeti insanın özgür tabiatına ve ihtiraslarına uygun düşmemektedir.
Bu hususta, müşterek mülkiyetin sürekliliğini gerekli kılan özel bir sebep yoksa genellikle müşterek hak sahipliği rejiminden, bireysel hak sahipliği rejimine geçiş tercih edilmektedir. Bu geçişin teknik ve usulüyle ilgili temel kurallar, klasik fıkıh doktrininde kısmet / taksim başlığı altında ele alınmıştır.
Taksim, müşterek mülkiyetin sona erdirilmesi ve paydaşlardan her birinin kendi hissesi üzerinde bağımsız olarak dilediği şekilde tasarruf etmesi amacına yönelik hukuki bir işlemdir. Bu taksim işlemi, genellikle ya mahkeme kararı / kazai olarak hükmen ya da taraflar arası rıza en / anlaşmayla gerçekleşir.
Müşterek mülkiyetin sonlandırılması ise ya "aynen" ya "muhayee" ya da "bedel" karşılığında olur. Ülkemizde müşterek mülkiyetin taksimi konusu önemli bir yer işgal etmektedir. Pek çok bölgede müşterek mülkiyetin muhdesat (üst) hakkının taksimi konusunda ciddi problemler yaşanmaktadır.
İslam fıkıh sisteminde müşterek (ortak) mülkiyetin pay edilmesi konusunda yapılan çalışmalar da oldukça sınırlıdır. Müşterek mülkiyete konu olan arazilerin taksiminde muhdesat (üst araziye ait olur) hakkının durumuyla ilgili, İslam fıkıh doktrininde yapılan düzenlemelerin neler olduğu hep merak konusu olmuştur.
Bu nedenle "müşterek mülkiyet" kapsamındaki (iştirak veya müşterek) arazilerin taksimi ve muhdesatlarının durumu ile ilgili ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Saygılarımla.