“İnsanın iki doğum günü vardır” derler. Biri biyolojik olarak dünyaya geldiği gün, Diğeri dünyaya geldiğini anladığı gün...
HANGİ DOĞUM GÜNÜ?
“İnsanın iki doğum günü vardır” derler
Biri biyolojik olarak dünyaya geldiği gün,
Diğeri dünyaya geldiğini anladığı gün...
Veya ruhsal olarak aydınlandığı gün.
Dünyaya geleli 59 yıl oldu, günler su gibi akıp gidiyor…
Lakin giden hep ömür sermayesinden!
Kulağımda ise bir türkünün tınısı var şimdilerde;
“Ömür bahçesinin gülü solmadan
Uyan gel gözlerim gafletten uyan
Ecel bir gün bize haydi demeden
Uyan gel gözlerim gafletten uyan”
Âşık Veysel’in dediği gibi iki kapılı bir handa gündüz gece gidiyoruz işte…
Elimizde olmadan bu dünyaya gözlerimizi açtık,
İmkânlar elimizde, aklımız yerinde olarak bir başka dünyaya yol alıyoruz.
Kimi zaman gafil avlanıyor, kimi zaman arifçe işler çıkarıyoruz.
Ömür öyle ya da böyle geçiyor…
Vakti gelen asli yurdu dar-ı bekaya göçüyor.
Lakin gök kubbenin altında eser bırakanlar, bedenleri ölse de ruhlarıyla yaşıyorlar.
Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayanlar aslında sonlarını hızlandırıyorlar.
Hesapsızca yükseklere çıkanlar, düşüşün o kadar acımasız olacağını hesaba katamıyorlar.
Eflatun’a iki soru sormuşlar. Birincisi; “İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nedir? Eflatun tek tek sıralamış:
“Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler. Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak için de para öderler. Yarından endişe ederken bugünü unuturlar. Dolayısıyla ne bugünü ne de yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler.”
Sıra gelmiş ikinci soruya: “Peki sen ne öneriyorsun?”
Bilge yine sıralamış:
“Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın. Yapılması gereken tek şey, sadece sevilmeye bırakmaktır. Önemli olan hayatta en çok şeye sahip olmak değil, en az şeye ihtiyaç duymaktır.”
Ne dersiniz hangi doğum gününü kutlayalım?
İHSAN ÜNLÜ