Bilindiği üzere iktisâdi açıdan farklı iki dünya görüşünü yansıtan zorunlu sosyal güvenlik müesseseleri ile ihtiyarı-özel güvenlik tedbirleri, diğer bir ifadeyle sosyal sigortalar ile özel sigortaları birbirinden ayıran kriterler kesin çizgilerle ifade edilemeyip, özü itibariyle aynı gayeye yöneliktir.

Sonuçta, dini açıdan sıcak bakılmayan özel sigortalar ile zorunlu emeklilik sigortası (SSK, ES, Bağ-Kur =SGK) arasında karakteristik bir farkın bulunmadığı söylenebilir. Binaenaleyh, aynı durum kooperatif (=yardımlaşma) sigortası ile ticâri sigortalar arasında da söz konusudur. Zira her ikisinin de temelde aynı gayeye yönelik olduğu anlaşılmaktadır.

Sosyal olgular, bilimsel gelişmeler, iktisadi koşullar ve ticârîteâmüller, garar ve cehâlet içeren akitlerin yapısına önemli katkı sağladığından, sigorta konusu değerlendirilirken, her bir akdin karakteristik niteliği ve toplumsal ihtiyaçların da göz önünde bulundurulması gerektiği anlaşılmaktadır.

 Sistemin işleyişini yakından izleyenler, sigortada belirsizliğin değil riski müştereken üstlenme fikrinin ağır bastığı, bütün müesseselerde olduğu gibi sigorta müessesesinde de insan faktörü, kanuni düzenleme ve boşluklar, şirketin işleyişi ve yönetim biçiminden kaynaklanan ve ihtilafa neden olan vasıfların, sigortanın aslından değil de ondan ayrılabilir vasfında bulunduğu, bunların da hükme varmada temel teşkil ettiğini görürler.

 İslâm hukuk bilginlerinden bazıları, sigorta sözleşmesini, aslında fâiz vasfı taşıyan bir sözleşme olduğundan bâtıl, bazıları da toplanan primlerin fâizli enstrümanlarda değerlendirildiği gerekçesinden hareketle fâsit bir sözleşme olarak görürler.

 Anladığımız kadarıyla, sigorta sözleşmesinin fâiz vasfı taşıdığı gerekçesi, aslında olmayıp kavramsal ve pratikteki uygulama şekliyle ilgilidir. Daha çok ülkemizde sigortacılık sektörü gelişmemiş olduğundan, sigortacılık faaliyetlerinin bankalar aracılığıyla fonksiyonlarını sürdürmelerinden kaynaklanan kültür problemlerini de dikkate almak gerekir.

Ülkemizde sigorta müesseseleri, bazı Batılı ülkelerde olduğu gibi bağımsızlığını elde edememiş olduğundan; taşralarda bankalar gibi örgütlenemeyip günümüzde bankalar bünyesinde faaliyetlerini belli bir komisyon karşılığında sürdürmektedirler.

Binaenaleyh, ticârete yardımcı kurumları bir insana benzetecek olursak; gövdeyi sigorta, kolları da banka ve borsa oluşturur. Asıl gövde konumunda olan sigorta; bünyesindeki fonundan, riziko primleri fonu “para piyasalarını”, tasarruf primleri fonu ise “sermaye piyasalarını” fonlayarak ekonomide katalizör görevini üstlenir.

Sonuçta ülkemizde sigortacılık sektörü, devletin iktisat politikaları ve milletin sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel anlayışları gereği sağlam bir zemine oturtulamamıştır. Sigortacı veya sigortalı, fonlarını devletin zorunlu-garantili yatırım araçlarında değerlendirmeleri, devletin özel sosyal güvenlik ve sosyal yardımlaşma ve dayanışma alanındaki topluluğa hukuken bir yönüyle güvence yükümlülüğü, bir yönüyle de sosyal yardımı olarak algılanmasının önündeki kültür engelinin aşılamadığı sanılmaktadır. Binaenaleyh, sigorta bir yardımlaşma ve dayanışma tekniğidir.

Toplumun huzuru ve devletin kalkınması için de özel sigorta fonları gereklidir. Bir zaman sonra, Şili’de olduğu gibi devletin, bütün sosyal güvenlik kurumlarını özel sektör aracılığıyla işletmesi de söz konusu olabilir. Bugün bireysel emeklilik sistemi bunun bir göstergesi gibi durmaktadır. Sonuçta tarih boyunca emek ve sermaye mücadelesinin bir anlaşmayla sonuçlanması neticesinde günümüz dünyasında risk sermayesi (venturecapital) denilen mudarebe ortaklığına doğru bir yöneliş gözlemlenmektedir.

 Bu duruma hayat sigortası ve BES şirketleri açısından bakıldığında, anonim ortaklıkların karşılıklı yardımlaşma sigortası şekline dönüşmesi yanında, sigorta işletmeleri anonim özelliklerini korumakla birlikte, sigortalıları kâra ortak eden uygulamalara geçilmiştir.

Zira hayat sigortalarında aktüeryal verilerden hareketle hesaplanan sâfi primden ayrılan riziko primi sigortalılar arasında zımnen karşılıklı yardımlaşma esasına dayanmakta ayrıca sâfi primden ayrılan tasarruf primlerinin ise toplanılan fondan yatırımlara yönlendirilerek elde edilen kâr, sigortalılar topluluğuna emeklilik sigortası olarak dağıtılmaktadır. Günümüzde daha çok karma yapıyla işlev gören hayat sigortaları, bazı ülkelerde “kardeşlik ortaklığı” şeklinde tanımlanmıştır.

Sonuçta, meblağ sigortalarının temeli, zımni yardımlaşma ve müteselsil kefalet ekseni etrafında odaklaşan kâr sâikiyle hedefini bulan bir tür irâdi / zorunlu tasarruf sandığı mahiyetinde, emek-sermaye ortaklığı şeklinde organize edilen “fon yönetim esasına” dayalı, bir tür “özel sosyal güvenlik müessesesi” olduğu anlaşılmaktadır.

Mümin kardeşliği nedir? Adil düzen nedir? Mümin kardeşliği nedir? Adil düzen nedir?

Binaenaleyh, bireysel emeklilik sistemi de hukukî açıdan yardımlaşma, ticârî açıdan mudarâbe şirketi gibi çalışan bir sistem haline gelmiştir. Zira toplumların kültürel yapılarına göre gelişmekte olan bu müessesenin zaman içerisinde geçirdiği merhalelerden birine çoğu kez takılıp kalındığı, bünyesindeki hızlı değişmeler nedeniyle pratikteki realiteler karşısında söylenenlerin çoğunun da geçmişte kaldığı da söylenebilir. Saygılarımla.

Prof Dr Hadi SAĞLAM

Kaynak: HABER MERKEZİ