Din kardeşliği nedir? Mülkün sahibi kimdir? Din kardeşliği nedir? Mülkün sahibi kimdir?
Kur-an’ı Kerim’de İsrailoğulları kıssasının yoğun olarak öne çıktığı bilinen bir gerçektir…
İsrailoğullarında tanık olduğumuz en karakteristik özelliklerinden biri de, sıradanlaşmak ve sıradanlaştırmaktır… İnsanı, dini, değerleri, kutsalları, görevleri, şiarları, yaşamı vs. asli mecrasından koparıp sıradanlaştırmak meslekleri olmuştur…
Yahudi zihniyeti hep bu şekilde tebaruz etti…
Tanık oldukları tüm olağanüstülükler, fevkaledelikler bir yerden sonra sanki sıradan bir olaymış gibi algılanır ve davranışları da ona göre şekillenirdi…
Kızıldeniz yarılmış, kendilerine yol verilmiş, Firavun helak olmuş, özgürlüğe yol bulmuşlar… Çokta büyütmemek lazım, bu bir Medcezir olayı da olabilir anlayışı…
Gökten her gün önlerine sofra inmiş, kudret ve bıldırcın eti ile besleniyorlar… Bunu bu kadar konu etmenin ne anlamı var? Kaldı ki sarımsak ve soğan eksik…
Gelen dokuz mucizeyi bir şekilde sıradanlaştırdılar, kendi bildiklerine devam ettiler…
Musibetler, felaketler, âyetler belalar yağmur gibi yağsa da sıradan bir doğa olayı deyip geçiverdiler…
Tefekkür, tedebbür, tezekkür, tefekkuh körelince en etkileyici, çarpıcı, sarsıcı olaylar vaka-i adliyeden sayılmaya başlanıyor…
Evet, insanoğlu yaratılış sırrından uzaklaştıkça ahsen-i takvim mazhariyetinden koptukça sıradanlaştı… Bu durum İsrailoğullarıyla sınırlı bir maraz da değil…
En ciddi meseleleri basite alma, bayağılaştırma, alelade bir yaklaşımda küçümseme en azından hakikate hakarettir…
Asli ve aziz olanı değersizleştirmektir…
İnsan sıradanlaştıkça, savruldu… Sorgulayamaz oldu… Sorumluk bilincini yitirdi… Kulluk sınavında döküldü…
Hikmet, ibret, işaret, ihtar, İnzar, ikaz işlemez oldu…
Evrendeki ayetleri sürekli izlemek, görmek ve okumak zorundayız…
Gördüğümüz her şey O’nun eseri ve ayetidir…
Şimdi olağanüstü gerçekleri göz göre göre nasıl teğet geçebiliriz?
Muazzam, muhteşem, mucizevi oluşları nasıl sıradanlaştırabiliriz?
Peki, biz ne yapıyoruz?
Bu konuda duyarlılık düzeyimiz nedir?
Yaşadığımız bir çok sarsıcı olayı bir şekilde fiziki, rasyonel, determinist bir zemine çeker işin içinden sıyrılmaya çalışırız değil mi?
Ördüğümüz seküler dünyada sıkıştık kaldık…
Artık musibetler de mucizevi olaylarda bize işlemez oldu…
Pandemiyi koronavirüsü sıradanlaştırmadık mı?
Tüm suçu Çin’in Vuhan Eyaletindeki bir laboratuvara yüklemedik mi? İlahi iradeyi ne kadar hesaba kattık?
Bir tevbe ve toparlanma vesilesi olması umulurken, umursamazlıktan gayrı geriye ne kaldı?
Neden asrın depremi, biz de derin bir tefekkür ve değerlendirmeye kapı aralamadı?
Çünkü tüm suç müteahhit ve yerel yönetimlerdeydi… Ya da depremi sadece fay hattına indirgedik…
Böylece Allah’ı denklemin dışına ittik… Hayatı Allah’ın yönettiğini unuttuk…
Olur böyle şeyler, gelir geçer, bizden öncekilerde de olmuş, diyerek sıyrıldık işin içinden…
Gerçekten bu gelgitlerimiz ne anlama geliyor? Nerede duruyoruz? Nasıl tepki veriyoruz?
Şimdi hayatın hikmet boyutunu ıskalayıp “Böyle gelmiş böyle geçer dünya” diyebilir miyiz?
İnsan ve imtihan bağlamanı kuramayanlar zaten sıradanlaşmaya mahkûmdur…
Anlamdan ve amaçtan uzaklaşmanın hazin sonucudur sıradanlaşmak…
Sıradanlaşma nereden sızıyor, bizi nasıl vuruyor? Sizin düşünmenize gerek yok, her şey yolunda, sen hayatın tadını çıkar…
Düşünmeyen, habire dönüşen insan teki sıradanlığın tadını sürmek istiyor…
Sanal sarmalında savrulan insan tekdüze sıradan bir insan olmaya aday…
Teknolojinin sunduğu konfor içerisinde kendinden geçen sıradan insan türü uyutulmuş, uyuşturulmuş, uyuşumcu, uysal yığınlar yaygın bir yalnızlaşmaya sürükleniyorlar...
Bakalım robotik dünyada, yapay zekâ fantazileri ile yakın gelecekte insan için sırada neler var?
Sıradanlaşma tuzağını yoksa kanıksıyor muyuz? Sıradan hayatlara tav mı oluyoruz?
Öyle ki ölümü bile sıradanlaştırdık, eskittik…
Ölenle ölünmez ki!.. Sıran gelinceye kadar sen tüketmeye devam et…
İbadetler de sıradanlaştıkça adete ve alışkanlığa dönüştü…
Dinde şekilcilik başladı... Ruhunu kaybeden kulluktan geriye sadece şekil şartları kaldı…
Bazı mihraklarca din sosyolojisinin bir alt ünitesine indirgenerek kültürel bir alan olarak değerlendirildi…
Şunu unuttuk…
Sıradanlaşanların şahitliği düşer… Saygınlıkları biter… Halife olma misyonlarını yitirirler…
Şimdi bizi sıradanlaştırmak isteyenlere nasıl izin verebiliriz?
Bu durumda sıradanlaşmamak için yeniden duyarlılık, diriliş ve direniş tek seçeneğimiz…
Sıra dışı bir duruş… Ezber bozan bir söylem… Tarih yazan bir çıkış bize düşüyor…
Sırat-ı müstakime avdet etmek asli görevimiz…
Kaynak: HABER MERKEZİ