Müslümanlar, ilâhî hudutlardan uzaklaştıkça karanlık ve zulüm artmakta, inkâr ve sapıklık her yanda kol gezmektedir.
Müslümanlar, ilâhî hudutlardan uzaklaştıkça karanlık ve zulüm artmakta, inkâr ve sapıklık her yanda kol gezmektedir.
Bir yanda “Kur’an’da yanlışlar bulunduğu(!)nu ve bunların bir an önce düzeltilmesi gerektiği(!)ni” söyleyenler, öte yanda Rasûlullâh (sas)’in hadislerini inkâr edenler…
Nezîh bir islâmî hayatı yaşamayı göze alamayan, yüreği yetmeyenler, kendi nefsânî davranışlarını, şeytanın kulaklarına ve akıllarına fısıldadığını din ile ilişkilendirme gayreti içerisine düşmüşlerdir.
Bu çabaları sayesinde fikir ve davranışlarını, temiz, saf ve bozulmamış zihinlere dikte ederek onulmaz hasarlar açtıkları gibi, İslâm düşmanı çevrelerin ellerine inanılmaz fırsatlar vermektedirler.
Zaten bozulmaya yüz tutmuş, ya da bozulan itikâdi yapı bu sayede herc-ü merc olup gitmektedir.
Dinin elden gidişi, sünnetin elden gidişiyle başlar. Zira Kur’ân, yaşanması gereken hayatın programı, sünnet ise o programın hayata aktarılmasıdır.
Onlarca ince ipin oluşturduğu bir halat nasıl ki birer birer söküldüğünde kuvvetini kaybedip kopma noktasına geliyorsa, “Allâh’ın İpi” diye Kerîm Kitâbımızın anlattığı ilâhî hükümler de öyle…
Önümüze çıkan, günlük hayatımızda karşılaştığımız bütün olumsuzluklar, dindeki zafiyetimiz, noksanlıklarımız, ihmâllerimiz yüzünden…
Modern çağın insanı kendisine bir model bulmuş, saçını-başını, giyim-kuşamını, evini-barkını, yürümesini, konuşmasını ona benzeterek taklit hayatı yaşıyor…
Oysa bize/Müslümanlara örnek alınması, rol model olması gerekenler; Allâh’ın peygamberi, onun seçkin ashâbı ve o yolu izleyenler değil miydi?
“Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîklar, şehîdler ve sâlih kimselerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır !” (Nîsâ, 4/69)
“Öyle bir zaman gelecektir ki, o zaman şu üç şeyden daha değerli bir şey olmayacaktır: Helâl para, kendisiyle candan arkadaşlık yapılacak kardeş ve kendisiyle amel edilecek bir sünnet.” (Taberânî, Mûcem’ül Evsât’tan..)
Özendiğimiz batı âlemi, bir islamofobi koydu dünyanın önüne… Barışa, kardeşliğe, merhamete tutunması gereken insanlar “İslâm Korkusu” kandırmacasıyla köşe bucak dininden kaçıyor…
İşte tam da bu hengâmede mâruz kaldığımızsalgın hastalıklar, depremler, dramlar, dünyanın ayıbı ve acizliği Filistin / Gazze soykırımı/terörü.. bizim konforumuzu bozdu. Kısıtlamalar, krizler, ismi bilinen/bilinmeyen nice hastalıklar sayesinde kendi nefislerimizle yüzleşiyoruz. Belki de ölümün soğuk yüzü, bize birazcık sâdelik ve samimiyete olan ihtiyacımızı öğretmiş olmalı… Dünyalık heveslerimizden sıyrılıp, ebedî hayata yönelik adımlar atmamıza sebep olursa eğer, “bir musîbet, bin nasîhatten evlâdır” özdeyişinin hakkını teslim etmiş olacağız..!
Şeref İŞLEYEN
31 Mayıs 2024 Cuma