Galiba yeryüzünde işlenmedik cürüm, cinayet, suç kalmadı…

Galiba yeryüzünde işlenmedik cürüm, cinayet, suç kalmadı…

İşte Narin yavrucak ta toprağa düştü. O şimdi cennete uçtu. Merhamet denen duyguyu taşıdıkça canlarımız, hüzün ve gözyaşı çeşmesi akmaya devam edecek…

Türkiye’mizin başı sağ olsun.

Bugün Gazze’de çocuk olmak ta var…

10 ayda Filistin’de 40 bin insan katledildi ve katledilmeye de devam ediliyor. Bunların çoğunluğu masum canlar, günahsız yavrular…

Daha gün yüzü görmemiş, ta ciğerlerine varacak ölçüde dolu dolu bir nefes alamamış, sevinç çığlığıyla tanışmadan acının çığlıklarıyla tanışmış binlerce fidan hayatla buluşma hakkına kavuşamadan, toprakla buluştular…

Mekânları cennet olsun.

Ne demişti Erdem Beyazıt:

Dünyanın en ağır hüznü yağıyor, yorgun ve yenilmiş insanlığımızın üzerine...

Söylenecek söz varsa da, onu da söylemeye dilde derman, gönülde ferman, yüzümüzde ar kalmadı…

İman, edep, hayâ, merhamet, sevgi ve vefâ gibi kavramlar, kıymetli mana ve tarifleriyle sözlüklerde yazılı kaldı.

Bozulan bir neslin, dejenere edilen toplumların daniskasını gördük, görüyoruz…

Ne kanunlar, kurallar, yasalar, anayasalar, cezalar, ölümler, belâlar, katliamlar, âfetler…

Ders almaya yetmiyor, yetmeyecek…

İnsanlık âlemi bugün tarif edilemez bir pespâyeliğin, çukurlaşmanın derinliklerinde debelenmekte ve bu durum kendisini pek te huzursuz etmemektedir.

“Hatırla ki Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi.” (Bakârâ; 2/30)

Hâllerimiz Sana mâlum, Sen bilirsin Rabbimiz. İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi de helâk eyleme!

Herkes evini,sokağını,mahallesini,şehrini,memleketini temizlerse yaşanabilir bir dünya olur.Fakat sıralamaya dikkat...Önce kalp dairesi yani kişinin kalbini, niyetini temizlemesi gerek...Kişi kendini düzeltmeden memleket dairesini düzeltmeye kalktığı için bu başarısızlıklar oluyor...

Hastalıklar, sıkıntı ve zorluklar, fakirlik gece gibidir. Hiçbir gece kalıcı olmadığı gibi, bunlar da kalıcı değildir. Sabah olur gün doğar ve güneş karanlıkları boğar.

Sağlık, rahatlık, sefahat, zenginlik te gündüz gibidir. Hiçbir gündüz de kalıcı olmadığı gibi, bunlar da ebedî değildir. Güneş batar ve her şey karanlıklar içerisinde kalır.

Ama cennet, gecesi olmayan gündüz gibi, cehennem ise gündüzü olmayan gece gibidir. Ebedî hayat ya hep gecedir, ya hep gündüz…

İlâhî vahyin bize hitabına bir kez daha kulak verelim:

“Artık kim azmışsa,

Ve dünya hayatını ahirete tercih etmişse,

Şüphesiz cehennem(onun için) tek barınaktır.

Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştırmış kimse için,
Şüphesiz cennet(onun) yegâne barınağıdır.”
(Nâziât; 79/37-41)

“De ki: Size, (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi?
(Bunlar;) iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir.
İşte onlar, Rablerinin âyetlerini ve O'na kavuşmayı inkâr eden, bu yüzden amelleri boşa giden kimselerdir ki, biz onlar için kıyamet gününde hiçbir ölçü tutmayacağız.

İşte, inkâr ettikleri, âyetlerimi ve resûllerimi alaya aldıkları için onların cezası cehennemdir.”(Kehf; 18/103-106)

Rabbimiz, rızası istikametinde bir hayat sürdürmeyi, razı olduğu hâl üzere teslîm-i rûh etmeyi ve razı olduğu hâl ile haşrolmayı bize nasip etsin.

Şeref İŞLEYEN

13/09/2024 - Cuma