Hasta olmadan bazı nimetlerin farkında olamıyoruz. Bize verilen sağlığı o kadar hoyratça kullanıyoruz ki kaybedince aklımız başına geliyor ama iş işten geçmiş oluyor.

NE BÜYÜK NİMETSİN AKIL!
Geçtiğimiz günlerde Alzheimer hastası bir yakınımı ziyaret ettim.
Beni çok iyi tanımasına rağmen hatırlayamadı.
Çok defa kendimi tanıtmak için uğraş versem de bir noktaya gelip başa dönüyorduk.
Yanındaki refakatçisine durumunu sorduğumda bir sürü şikâyetini dile getirdi; 
İdrar kaçırmaktan tutun günlük rutin ihtiyaçlarının tamamında bakıma ve yardıma ihtiyaç duyar hale geldiğini,
Konuşurken söylemesi gereken kelimeleri hatırlamakta güçlük çektiğini,
Uyku bozuklukları yaşadığını ve gündüz ile geceyi karıştırdığını,
Kaygı ve korku hissinin baskın olduğunu,
Aklından geçen düşünce ve olayları tekrara düştüğünü,
Aslı astarı olmayan şüphe duyguları geliştirdiğini,
İletişim kurma yeteneğini giderek kaybettiğini,
Kısaca bir çocuk gibi bakıma muhtaç halde yaşamak zorunda olduğunu anlattı.
Onun anlattıkları bana Nahl Suresi 70. ayetini hatırlattı: 
“Allah sizi yarattı, sonra öldürür; içinizden kimi de ömrün en reziline (bebeklik çağı gibi güçsüz ihtiyarlık çağına) itilir ki, biraz bilgiden sonra hiçbir şeyi bilmez olsun! Doğrusu Allah bilendir. (O, her şeye) kadirdir.”
İnsanın şükredeceği pek çok nimet var ama akıl sağlığı bunların en başında gelir sanırım.
Çocukluğunda âcizdir insanoğlu, bir şey bilmez. Sonra güçlenir, bir şeyler öğrenir. Kendine güveni artar hatta öyle ki “küçük dağları ben yarattım!” edasına bürünür bazıları.
Ama ihtiyarlık gelip çatınca tekrar gücü azalır, akıl yetenekleri zayıflar, bunaklık başlar. Yine bebekliğinde olduğu gibi bir şey bilmez duruma gelir.
Kendi eşini, dostunu öz evladını tanıyamaz hale geliverir.
Sözlükte “bağlamak” anlamına gelen akıl (el-akl) kelimesi, felsefe ve mantık terimi olarak “…kavramlar arasında ilişki kurarak önermelerde bulunan, kıyas yapabilen güç” demektir. (TDV İslam Ans. “Akıl” Maddesi)
Şimdi daha iyi anlıyorum ki insanı insan yapan, onun her türlü eylemlerine anlam kazandıran ve ilâhî emirler karşısında insanın sorumluluk altına girmesini sağlayan şey akıldır.
İmam Cafer-i Sadık’ın dediği gibi, "Akıl insanın içindeki peygamber, peygamber insanın dışındaki akıldır."
Din ve dünya sorumluluğu yalnızca insanoğluna yüklenmiştir. Yani aklı olmayanın dini (yükümlülüğü) de yoktur.
Bu anlamda akıllı olan insan, Allah’ın en şerefli varlığı iken aklını kullanmayan veya kötü yönde kullananlar ise bu şereften mahrum olan zavallılardır. (Furkan-44)
“Akıl nimetinden yoksun kalanlar kimseden bir şey öğrenmezler ama akıllı olanların akılsızlardan bile öğrenecekleri çok şey vardır” der Konfüçyüs.
Mâlikanenizin içi ne kadar donanımlı olursa olsun onu aydınlatan ve temaşa ettiren ışık yoksa bir anlamı yoktur. 
Bize verilen bütün nimetleri, maddi ve manevi zenginlikleri ortaya koyan akıl ziyası için Yaratıcıya ne kadar şükretsek azdır…